a road, passage, means, method, custom

listen to the pronunciation of a road, passage, means, method, custom
Английский Язык - Турецкий язык

Определение a road, passage, means, method, custom в Английский Язык Турецкий язык словарь

way
ilerleme

Rusçamın hâlâ iyi olmadığını biliyorum fakat kaydettiğim ilerlemeden oldukça mutluyum. - I know my Russian still has a long way to go, but I’m pretty happy with the progress I’ve made.

Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz. - I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.

way
{i} yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde
way
{i} gidişat
way
{i} usul

Yulaf ezmesini yiyebileceğim tek usul bol şekerlidir. - The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.

Biz onu usulüne göre yapıyoruz. - We're doing it the right way.

way
husus
way
uzak mesafede
way
mesafe

O zamandan beri büyük mesafe kaydettik. - We've come a long way since then.

İstasyon az bir mesafede. - The station is a little way off.

way
yol

Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular. - As they didn't know the way, they soon got lost.

Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar. - Fortunately they had no storms on the way.

way
yöntem

Biz bunu son kez senin yönteminle denedik ve işe yaramadı. - We tried it your way last time and it didn't work.

Biz senin yönteminin dışında kalacağız. - We'll stay out of your way.

way
uzakta

O çok uzakta yaşıyor. - He lives a long way away.

O adam biraz uzakta duruyordu fakat Tom'un bağırdığını duyunca geri döndü. - That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout.

way
taraf

Hanımefendiler ve beyefendiler, lütfen bu tarafa gelin. - Ladies and gentlemen, please come this way.

Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın? - Would you mind looking the other way while I change my clothes?

way
{i} iş alanı
way
{i} davranış

Tom Mary'nin davranış biçimini kesinlikle onaylamadı. - Tom certainly didn't approve of the way Mary was behaving.

Onun insanlara sıcak davranışı onu oldukça popüler yapmıştı. - His warm way with people had made him hugely popular.

way
{i} gelenek

Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır. - The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.

way
{i} durum

Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır. - A person's way of looking at something depends on his situation.

Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi. - The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.

way
{i} bakım

Kız kardeşim ve ben her bakımdan farklıyız. - My sister and I are different in every way.

Sizin fikirleriniz bir bakıma doğru. - Your opinions are right in a way.

way
cihet
way
{i} tarz, biçim, şekil: in a polite
Английский Язык - Английский Язык
{n} way