Tom bir çukurda Mary'nin cesedini buldu.
- Tom discovered Mary's body in a pit.
Midesi dipsiz bir çukur gibi görünüyordu.
- His stomach seemed a bottomless pit.
Mağaranın içi zifiri karanlık.
- It's pitch black inside the cave.
Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Seni çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you out.
Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım.
- Maybe I did something to put him off.
Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir kaba atmak acımasızca.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
Onu arkamızda bırakmak zorundayız.
- We've got to put that behind us.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Exposure to acid rain pitted the metal.
His circus job was the pits, but at least he was in show business.