Dün, annemle birlikte indirimli satışa gittim ve bana bir elbise alması için onu kışkırtmayı sürdürdüm.
- I went to a sale with my mother yesterday and kept hounding her to buy me a dress.
Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
- The salesperson persuaded her to buy the dress.
Tom Mary'nin fırın satışında yardım etmeye istekli olacağını farzediyor.
- Tom assumes Mary will be willing to help with the bake sale.
İstek listendeki öğelerden biri satlıktır.
- One of the items on your wish list is on sale.
Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
- The salesperson persuaded her to buy the dress.
Bunlar her yerde satılıyor.
- These are on sale everywhere.
Elmalar bugün indirimli.
- Apples were on sale today.
Bu tişörtü indirimli aldım.
- I bought this T-shirt on sale.
Bu TV setini indirimli satıştan aldım.
- I bought this TV set at a bargain sale.
Tom indirimli satışlarda bir kamera aldı.
- Tom bought a camera at a bargain sale.
O, bir tezgahtar olduğu gerçeğini gizlemişti.
- She concealed the fact that she used to be a salesgirl.
Parayı tezgahtara uzattı.
- He handed the salesclerk the money.