Onun resmî iş görevleri nelerdir?
- What are his official job duties?
İşi bitirmek sizin göreviniz.
- It's your duty to finish the job.
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
- You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
O çok stresli bir meslek.
- It's a very stressful job.
Kendime seçtiğim meslekten çok gururluyum.
- I'm very proud of the job I chose myself.
Tom işini seven mutlu bir adam ve işyeri hakkında iyi hissediyor.
- Tom is a happy guy who likes his job and feels good about his workplace.
Benim işyeri ile iyi bir iş yaparım.
- I do a good job with my work.
Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
- If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
- She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
- As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
Benim işim sorunları öngörmek.
- My job is to anticipate problems.
Patronum zor işi bana verdi.
- My boss assigned the hard job to me.
George o zor işi almaya isteksizdir.
- George is reluctant to take on that difficult job.
O bu işe devam etmekle suçlandı.
- He was charged to continue this job.
Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
- An attorney's job is proving that his client is innocent.
Tom işini bırakması gerektiği konusunda Mary'yi ikna etmekte zorluk yaşadı.
- Tom had difficulty convincing Mary that she should quit her job.
Tom, Mary'yi işinden ayrılmaya ikna etmekte zorluk yaşadı.
- Tom had difficulty convincing Mary to quit her job.
Tom iyi bir iş yapmak için Mary'ye güvenebileceğini düşündü.
- Tom thought that he could count on Mary to do a good job.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız acele etmeyin.
- If you want to do a good job, don't rush through it.
Bu işi yapmak için kendi aletlerime ihtiyacım olacak.
- I'll need my own tools to do this job.
Tom bazı aletlerle buraya geldiğinde bu işi bitirmek için ihtiyacımız olan her şeye sahip olacağız.
- Once Tom gets here with some tools, we'll have everything we need to get this job done.
That surgeon has a great job.
I've got a job for you - could you wash the dishes?.
We wanted to sell a turnkey plant, but they jobbed out the contract to small firms.
... a more efficient job and, over time, ...
... You know, you do a remarkable job ...