O, konuşmayı komşular hakkındaki dedikodu ile tatlandırmaya çalıştı.
- She tried to spice up the conversation with gossip about the neighbors.
Tom dedikodu yapan insan türü değildir.
- Tom isn't the type of person who gossips.
Sen böyle bir dedikoducusun.
- You're such a gossip.
Tom'un annesi böylesine bir dedikoducu.
- Tom's mother is such a gossip.
Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.
- The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
Kralın emirlerine göre, kasaba çığırtkanları insanlara ne yapmaları gerektiğini söylerlerdi.
- Town criers used to tell people what they must do, according to the king's orders.
Her zaman dedikodu yapar.
- He's always gossiping.
Dedikodu yapan biri değilim.
- I'm not one to gossip.
İnsanlar dedikodu yapmaktan hoşlanır.
- People like gossiping.