Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- That old book is a real find.
Bu önemli bir bulgudur.
- This is a significant finding.
Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.
- I asked Tom to confirm my findings.
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.
- There is nothing like looking, if you want to find something.
Nagoya çevresinde birinin yolunu bulması çok basittir. Tek yapmanız gereken işaretlere bakmak.
- Finding one's way around Nagoya is very simple. All you do is look at the signs.