Onlar arasında belirgin bir fark var.
- There's a distinct difference between them.
Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
- Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
- Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.
Bu ayrı bir olasılık.
- That's a distinct possibility.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.
... ERIC SCHMIDT: Twitter has a more distinct model because of ...
... There's always a distinct part of authenticity . ...