O bir doktora derecesi aldı.
- She received a doctor's degree.
Şimdi sıcaklık sıfırın altında on derece.
- It is ten degrees below zero now.
Onun büyük babası yüksek rütbeli bir askerdi.
- His grandfather was a soldier of high degree.
Tom kimya diplomasına sahiptir.
- Tom has a chemistry degree.
Bir üniversite diplomasına sahip olsa da, Tom hademe olarak çalışır.
- Even though he has a college degree, Tom works as a janitor.
İngiltere'de yüksek lisans dereceleri çok yaygın değildir.
- Master's degrees in Britain are not very common.
Tom yüksek lisansını üç yıl önce aldı.
- Tom got his master's degree three years ago.
Termometre burada otuz derece olduğunu söylüyor.
- The thermometer says it's thirty degrees in here.
Termometre otuz derece olduğunu söylüyor.
- The thermometer says it's thirty degrees.
Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
- She can be trusted to some degree.
Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
- The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
Tom'un bir kanun mertebesi var.
- Tom has a law degree.
Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to a degree.
If they but knew it, almost all men in their degree, some time or other, cherish very nearly the same feelings towards the ocean with me.
Master, we knowe that thou sayest, and teachest ryght, nether considerest thou eny mannes degre, but techest the waye of god truely.
To what degree do the two accounts of the accident concur?.
... don't have the toxic element of hierarchy to the same degree. ...
... realizing the degree that we massively ...