O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
- He tried to put the fragments of a broken vase together.
Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
- It looks like your hard disk is fragmented.
Bana bir parça bilgi getirdi.
- He brought me a piece of information.
Ben bir parça bagaj satın aldım.
- I bought a piece of baggage.
Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
- It looks like your hard disk is fragmented.
Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
- The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
İki bölümü birlikte eklemek zordur.
- It's hard to splice the two fragments together.