Определение aşırı в Турецкий язык Английский Язык словарь
- excessive
Please refrain from excessive drinking.
- Lütfen aşırı içki içmekten kaçın.
Excessive smoking will injure your health.
- Aşırı sigara içmek sağlığa zarar verir.
- extreme
Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
- İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
Tom likes the extreme cold of Alaska.
- Tom Alaska'nın aşırı soğunu sever.
- excessive, extreme, exorbitant, moderate; fulsome; steep, stiff, extortionate; excessively, extremely
- shocking
- beyond
- fancy
- exceeding
She is exceedingly sensitive to the cold.
- O, soğuğa aşırı duyarlıdır.
Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi.
- exquisite
- exorbitant
- ferocious
- like hell
- camp
- desperately
- disproportionate
- over
Dalida died from an overdose of sleeping pills.
- Dalida aşırı dozda uyku hapından öldü.
What with overwork and poor meals, she fell ill.
- Aşırı çalışma ve yetersiz yemeklerden dolayı, o hastalandı.
- cruelly
- extremely
This is extremely hard for him.
- Bu onun için aşırı derecede zordur.
Tom is extremely persuasive.
- Tom aşırı derecede ikna edicidir.
- excessively
Avoid smoking excessively.
- Aşırı sigara içmekten sakının.
- hell of
- confoundedly
- extravagant
- intense
- excessive, extreme
- extortionate
- devilish
- every other day
He goes fishing every other day.
- O, gün aşırı balık tutmaya gider.
Mary goes to that restaurant for lunch every other day.
- Mary, öğle yemeği için gün aşırı o restorana gider.
- crusted
- exaggerated
- terribly
This week has been terribly busy for both of us.
- Bu hafta her ikimiz için de aşırı yoğundu.
It's terribly expensive.
- Aşırı derecede pahalı.
- precious
- fond
Ann is exceedingly fond of chocolate.
- Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.
- desperate
He made desperate efforts to reach the shore.
- O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.
- hard
I laughed very hard when I saw that.
- Onu gördüğümde çok aşırı güldüm.
He's thought long and hard for this election. Very long and hard for the country he loves.
- O, bu seçim için uzun ve aşırı düşündü. Sevdiği ülke için çok uzun ve aşırı düşündü.
- every other: gün aşırı every other day
- over, beyond
- ultra
- excessively, extremely
- hell
- deep
- super
Superconductivity is a physical property.
- Aşırıiletkenlik fiziksel bir özelliktir.
Most of the food we buy in supermarkets is overpackaged.
- Süpermarketlerde aldığımız yiyeceklerden çoğu aşırı paketlenmiş.
- damned
- dead
- heavy
Years of heavy drinking has left John with a beer gut.
- Yıllarca süren aşırı içki John'da bir bira göbeği yaptı.
- filthily
- hyper
Tom seems to be hyperventilating.
- Tom aşırı heyecanlanıyor gibi görünüyor.
- beastly
- acute
There is an acute shortage of water.
- Aşırı bir su sıkıntısı var.
- fulsome
- {s} outrageous
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
- {s} violent
- extremist
The extremists refused to negotiate.
- Aşırı kişiler müzakere etmeyi reddettiler.
Muslims are portrayed like extremists that want to kill all non-Muslims.
- Müslümanlar, tüm gayrimüslimleri öldürmek isteyen aşırılık yanlıları gibi canlandırılıyor.
- stiff
- too much
Mary wears too much makeup.
- Mary aşırı makyaj yapıyor.
- extremes
He sometimes wished to go to extremes.
- O, bazen aşırıya kaçmak istiyordu.
My father rarely goes to extremes.
- Baban nadiren aşırıya kaçar.
- radical
- excess
Excessive smoking will injure your health.
- Aşırı sigara içmek sağlığa zarar verir.
Please refrain from excessive drinking.
- Lütfen aşırı içki içmekten kaçın.
- unbridled
- abnormal
Her nose is abnormally large.
- Onun burnu aşırı derecede büyük.
- filthy
Tom is filthy rich now.
- Tom şimdi aşırı zengin.
Tom is a filthy liar.
- Tom bir aşırı yalancı.
- trop
- redundant
- towering
- {s} fucking
- too -
- steep
Tom has agreed to pay a rather steep price for that painting.
- Tom, bu resim için oldukça aşırı bir fiyat ödemeyi kabul etti.
- past all reason
- undue
- unrestrained
- unduly
- mortal
- aşırı derecede
- heavily
Tom is breathing heavily.
- Tom aşırı derecede nefes alıyor.
It is raining heavily.
- Aşırı derecede yağmur yağıyor.
- aşırı nüfus yoğunluğu
- overcrowding
- aşırı duygusal
- gooey
- aşırı bolluk
- superabundance
- aşırı ciddi
- prim
- aşırı cömertlik
- flush
- aşırı derece
- extremity
- aşırı derecede
- extremely
Mary is extremely attractive.
- Mary aşırı derecede çekici.
Tom seems extremely excited.
- Tom aşırı derecede heyecanlı görünüyor.
- aşırı derecede
- excessively
- aşırı duygusal
- histrionic
- aşırı kuşkuculuk
- paranoia
- aşırı meraklı
- fanatic
- aşırı resmi
- prim
That president's secretary is always prim.
- O başkanın sekreteri her zaman aşırı resmîdir.
- aşırı sıcak
- piping hot
- aşırı yük
- excess load
- aşırı zayıflatan
- wasting
- aşırı şişman
- obese
- aşırı nüfus
- over-population
- aşırı saygı
- worship
- aşırı yük
- abnormal load
- aşırı yüklemek
- overweight
- aşırı yüksek
- exorbitant
- aşırı önlem almak
- crack down
- aşırı üretim
- (Spor) overrun
- aşırı büyüme
- hypertrophy
- aşırı yüksek
- stiff
- aşırı sönüm
- Overcritical damping
- aşırı sönüm
- Overdamping
- aşırı süneklik
- (Bilim, İlim) Superplasticity. A state in which solid crystalline material is deformed well beyond its usual breaking point, usually over about 200% during tensile deformation
- aşırı sıcak
- extremely hot
- aşırı tepki göstermek
- overreact, show an exaggerated response to something, react too strongly
- aşırı akım
- overcurrent
- aşırı alıngan
- swift to take offense
- aşırı açık porno
- hard porn
- aşırı basitleştirmek
- oversimplify
- aşırı basınç
- overpressure
- aşırı basınç
- excess pressure, overpressure
- aşırı bağlılık
- apron strings
- aşırı bencillik
- egomania
- aşırı beslemek
- to supercharge
- aşırı bol
- overabundant
- aşırı borca girmek
- run into debt
- aşırı boyutta
- extremely
- aşırı büyük
- megalo
- aşırı büyümek
- hypertrophy
- aşırı büyütmek
- make much to do about
- aşırı cesur
- overbold
- aşırı cesur
- nothing if not courageous
- aşırı ciddi
- as stiff as a ramrod
- aşırı ciddi kimse
- sobersides
- aşırı ciddilik
- primness
- aşırı cinsel istek
- condition characterized by uncontrollable sexual desire (in men)
- aşırı cinsel istek
- satyriasis
- aşırı delgilemek
- to overpunch
- aşırı derece
- extreme
Mary is extremely attractive.
- Mary aşırı derecede çekici.
This is extremely hard for him.
- Bu onun için aşırı derecede zordur.
- aşırı derecede
- heartily
- aşırı derecede
- intensely
- aşırı derecede
- unduly
- aşırı derecede
- unco
- aşırı derecede
- overly
I am afraid your translation is overly literal.
- Korkarım ki senin çevirin aşırı derecede kelimesi kelimesine.
That's an overly optimistic view.
- Bu aşırı derecede iyimser bir bakış.
- aşırı derecede
- parlous
- aşırı derecede
- in the extreme
- aşırı derecede
- exceedingly
Ann is exceedingly fond of chocolate.
- Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.
Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi.
- aşırı değerlenmiş
- top heavy
- aşırı dinci
- puritan
- aşırı dinci kimse
- hot gospeler
- aşırı dinci kimse
- religionist
- aşırı dindarlık
- religiosity
- aşırı dindarlık
- Pietism
- aşırı doyma
- oversaturation
- aşırı doymuş
- supersaturated
- aşırı doyurmak
- to supersaturate
- aşırı doyurmak
- supersaturate
- aşırı doz
- fix
- aşırı dozda kullanmak
- overdose
- aşırı dozda vermek
- overdose
- aşırı dozdan ölmek
- (Tıp) die of overdose
- aşırı dozdan ölmek
- (Tıp) die from overdose
- aşırı drenaj
- excessive drainage
- aşırı duyarlılık
- idiosyncrasy
- aşırı duyarlılık
- allergy
- aşırı duyarlılık
- anaphylaxis
- aşırı duygusal
- slushy
- aşırı duygusal
- schmaltzy
- aşırı duygusal
- soppy
- aşırı duygusal
- treacly
- aşırı duygusal
- over sensitive
- aşırı duygusal
- syrupy
- aşırı duygusal
- mushy
- aşırı duygusal
- impressible
- aşırı duygusal
- impressionable
- aşırı duygusal
- slobbery
- aşırı duygusal
- supersensitive
- aşırı duygusal kimse
- softy
- aşırı duygusal sözler
- goo
- aşırı duygusal sözler
- slobber
- aşırı duygusal üslup
- syrup
- aşırı duygusal üslup
- sirup
- aşırı duygusal şey
- treacle
- aşırı duygusallık
- sob stuff
- aşırı duygusallık
- mush
- aşırı duygusallık
- sentimentality
- aşırı duygusallık
- schmaltz
- aşırı duygusallık
- slush
- aşırı düzenleme
- (Ticaret) over regulation
- aşırı düzenli
- prim
- aşırı düşkün
- as keen as mustard
- aşırı eleştirici
- hypercritical
- aşırı erdemlilik taslama
- prudery
- aşırı esmerlik
- melanism
- aşırı eğlenceli
- saturnalian
- aşırı faiz
- gombeen
- aşırı faiz
- usury
- aşırı faizli
- usurious
- aşırı geliştirmek
- over develop
- aşırı gergin
- overstrung
- aşırı gerilim
- overvoltage
- aşırı gerilme
- overstress
- aşırı gerilmek
- overstrain
- aşırı germek
- to overstretch
- aşırı gitmek
- to go too far
- aşırı gitmek
- to go beyond bounds, overshoot the mark, exceed the limit
- aşırı gurur
- hubris
- aşırı gururlu
- hubristic
- aşırı gübreleme
- high farming
- aşırı güzellik
- raw beauty
- aşırı güçlü
- superpower
- aşırı hassas
- peckish
- aşırı hassas
- soulful
- aşırı hassas
- on edge
- aşırı hassas
- supersensitive
- aşırı hassas
- hypersensitive
- aşırı hassas davranmak
- sentimentalize
- aşırı hassaslık
- touchiness
- aşırı hayvan göçü
- visitation
- aşırı hevesli
- overanxious
- aşırı heyecan
- tizzy
- aşırı heyecanlandırmak
- freak
- aşırı heyecanlandırmak
- over excite
- aşırı heyecanlanmak
- freak out
- aşırı heyecanlanmış
- overwrought
- aşırı heyecanlanmış
- frantic
- aşırı hırslı
- over ambitious
- aşırı hız
- overspeed
- aşırı hız düzeni
- overdrive
- aşırı hız yapan sürücü
- speeder
They catch a lot of speeders around here.
- Onlar bu civarda bir sürü aşırı hız yapan sürücüleri yakalarlar.
- aşırı hız yapan sürücü
- speedster
- aşırı hız yapmak
- overspeed
- aşırı hız yapmak
- overdrive
- aşırı hız yüzünden durdurdum sizi
- I stopped you for speeding