Tom aggravated the situation.
- Tom durumu ağırlaştırdı.
The long trip aggravated her injury.
- Uzun yolculuk onun yarasını ağırlaştırmış.
If both were to aggravate her parents, as my brother and sister do mine. — Samuel Richardson Clarissa.
Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
The clothes soaked in water overnight were heavy.
- Suda bir gecede ıslanmış elbiseler ağırdılar.
I'm taking it slow right now.
- Şimdi ağırdan alıyorum.
Slow learners often don't want to go to school.
- Ağır öğrenenler sık sık okula gitmek istemezler.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
He was subjected to severe criticism.
- Ağır eleştiriye maruz kaldı.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
This racket of Jane's is a little heavier than the one which I bought yesterday.
- Jane'in bu raketi benim dün aldığımdan biraz daha ağır.
Gold is heavier than iron.
- Altın demirden daha ağırdır.
I was heavily sedated.
- Ağır şekilde sakinleşmiştim.
Were they heavily armed?
- Onlar ağır silahlı mıydı?
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
You are working too hard. Take it easy for a while.
- Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
His bag was badly damaged.
- Onun çantası ağır hasar gördü.
Tom could've been badly hurt.
- Tom ağır yaralanabilirdi.
At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede, dul kadın siyah takım elbisesi, şapkası ve eldiveni ile çok ağırbaşlı görünüyordu.
Tom tried to look dignified.
- Tom ağırbaşlı görünmeye çalıştı.
Tom must be severely punished.
- Tom ağır cezalandırılmalı.
We must punish him severely.
- Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.