Tom currently faces charges of aggravated assault.
- Tom şu anda ağırlaştırılmış saldırı suçuyla yüz yüze.
The long trip aggravated her injury.
- Uzun yolculuk onun yarasını ağırlaştırmış.
If both were to aggravate her parents, as my brother and sister do mine. — Samuel Richardson Clarissa.
There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
The clothes soaked in water overnight were heavy.
- Suda bir gecede ıslanmış elbiseler ağırdılar.
They showed the scene in slow motion.
- Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
I want to see the scene in slow motion.
- Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
Tom must be severely punished.
- Tom ağır cezalandırılmalı.
The Great Blizzard of 1888 was one of the most severe blizzards in the history of the United States.
- 1888'deki Büyük Kar Fırtınası, Birleşik Devletler tarihinin en ağır kar fırtınalarından biriydi.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
Hunger is one of the strongest griefs.
- Açlık en ağır sorunlardan biridir.
Is this ladder strong enough to bear my weight?
- Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
This racket of Jane's is a little heavier than the one which I bought yesterday.
- Jane'in bu raketi benim dün aldığımdan biraz daha ağır.
Gold is far heavier than water.
- Altın sudan çok daha ağırdır.
All these goods are heavily taxed.
- Tüm bu mallar ağır biçimde vergilendiriliyor.
I was heavily sedated.
- Ağır şekilde sakinleşmiştim.
I don't like girls who play hard to get.
- Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
His dog is hard of hearing.
- Onun köpeği ağır duyar.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
He was injured badly in the accident.
- O, kazada ağır yaralandı.
His bag was badly damaged.
- Onun çantası ağır hasar gördü.
At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede, dul kadın siyah takım elbisesi, şapkası ve eldiveni ile çok ağırbaşlı görünüyordu.
Tom says I look dignified.
- Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
Tom insulted me severely, but I gave him tit for tat.
- Tom bana ağır biçimde hakaret etti ama ben ona aynen karşılık verdim.
Tom was severely beaten by the police.
- Tom, polis tarafından ağır biçimde dövüldü.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.