açıl

listen to the pronunciation of açıl
Турецкий язык - Английский Язык
{f} dilated
come open
burst forth
hungry

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

Many people in the world are hungry. - Dünyada birçok insan açtır.

Açıl susam açıl!
Open sesame!
hunger

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

Some people in the world suffer from hunger. - Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.

(Tıp) fast

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

Keep your eyes open, it's going to happen fast. - Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

I opened the drawer to get a pencil. - Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

(Bilgisayar) bloom

The roses are in bloom. - Güller çiçek açmışlar.

Tulips will bloom soon. - Laleler yakında çiçek açacaklar.

unseal
unveil

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

switch on

Tom clicked the light switch on. - Tom lamba anahtarını açtı.

Switch on the light. I can't see anything. - Işığı aç, bir şey göremiyorum.

unfold

Tom unfolded the letter and read it. - Tom mektubu açtı ve onu okudu.

The man was folding and unfolding his arms. - Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Twitter loves open source. - Twitter, açık kaynağı sever.

Don't sleep with the windows open. - Pencereler açık uyuma.

turn on

Please turn on the television. - Lütfen televizyonu aç.

It's very warm. Shall I turn on the air conditioner? - Burası çok sıcak. Klimayı açayım mı?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony. - Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.

Do you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

unpin
roll out
famished

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

unfurl
{f} opened

I opened the box and looked inside. - Kutuyu açtım ve içine baktım.

I sat back in the armchair and opened the book. - Ben, koltukta yaslandım ve kitabı açtım.

tune in on
unpack

I have just arrived. I haven't even unpacked my bags. - Daha yeni geldim. Çantalarımı bile açmadım.

Tom is in the other room, unpacking boxes. - Tom diğer odada kutuları açıyor.

clear off
uncover

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

disclose

No financial details were disclosed. - Hiçbir mali ayrıntı açıklanmadı.

He disclosed my secret. - O, sırrımı açığa çıkardı.

{f} switching on
power on
rol out
turn#on
expose

Tom was going to expose us. - Tom bizi açığa çıkaracaktı.

Tom lifted up his shirt and exposed his belly. - Tom gömleğini yukarı kaldırdı ve karnını açtı.

power#on
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the front gate. - Tom ön kapının kilidini açtı.

Tom unlocked the front door. - Tom ön kapının kilidini açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

Tom opened the trunk and found it empty. - Tom bagajı açtı ve onu boş buldu.

Alcohol affects you more quickly on an empty stomach. - Alkol sizi aç karnına daha çabuk etkiler.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

I might be able to help you unclog your sink. - Lavabonun tıkanıklığını açmana yardım edebilirim.

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение açıl в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açıl
Избранное