Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
She explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.
Mrs. Ana explains the sixth test.
- Bayan Ana altıncı testi açıklar.
He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
Don't sleep with the windows open.
- Pencereler açık uyuma.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
Tom expressed himself clearly.
- Tom kendini açıkça ifade etti.
Express your idea clearly.
- Fikrini açıkça ifade et.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
She has a fair complexion.
- Onun açık bir teni vardır.
It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
Nobody could explain how the thing was made.
- Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
Please explain the rules of soccer to me.
- Lütfen bana futbolun kurallarını açıklayın.
Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
- Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
This drink's flavor is obviously that of tea.
- Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
We had Tom paint the fence light green.
- Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
It is plain that you have done this before.
- Bunu daha önce yaptığın açık.
His meaning is quite plain.
- Onun söylemek istediği oldukça açık.
He had no difficulty in explaining the mystery.
- Gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
He had no difficulty explaining the mystery.
- O, gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
Tom told Mary to keep the windows opened.
- Tom Mary'ye pencereleri açık tutmasını söyledi.
Hey, why is the window open? I just opened it to let in a little air. If you're cold, feel free to close it.
- Hey, neden pencere açık? Biraz hava sağlamak için açtım. Eğer üşüyorsanız, onu kapatmak için çekinmeyin.
We'll straighten everything out.
- Her şeyi açıklığa kavuşturacağız.
Let me get this straight. You're my father?
- Şu konuyu açıklığa kavuşturayım. Sen benim babam mısın?
It irritates Tom when Mary leaves the cap off the toothpaste.
- Mary diş macununun kapağını açık bıraktığında, bu Tom'u kızdırıyor.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is quite outspoken, isn't he?
- Tom oldukça açık sözlü, değil mi?
Fewer graphics and more captions would make the description clearer.
- Daha az grafikler ve daha fazla başlık açıklamayı daha net yapabilir.
This should be obvious, but apparently it's not.
- Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
Evidently, he's made a mistake.
- Açıkçası, o bir hata yaptı.
Evidently, it's going to rain tomorrow.
- Açıkçası, yarın yağmur yağacak.
I prefer weak coffee.
- Açık kahveyi tercih ederim.
Tom is obviously still very weak.
- Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
This is patently unfair.
- Bu açıkça adil değil.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Could you be more specific?
- Biraz daha açık olur musun?
Can you be a bit more specific?
- Biraz daha açık olabilir misin?
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
Nobody will say it so bluntly, but that is the gist of it.
- Hiç kimse bunu çok açıkça söylemeyecek ama bunun özü odur.
He wrote a fine description of what happened there.
- O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
I gave you explicit instructions not to touch anything.
- Ben sana hiçbir şeye dokunmaman için açık talimatlar vermiştim.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
This garden is open to the public.
- Bu bahçe halka açıktır.
The store is not open today.
- Mağaza bugün açık değil.
There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
- Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
My door is always open. Feel free to visit when you want.
- Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
Tom noticed the door was unlocked.
- Tom kapının açık olduğunu fark etti.
She was careful not to leave the door unlocked.
- Kapıyı açık bırakmayacak kadar dikkatliydi.
Thank you for this revealing lecture!
- Bu açıklayıcı ders için teşekkürler!
I hope my directions were clear.
- Umarım yol tariflerim açıktı.
He is very direct about it.
- O, bu konuda açıktır.
This is quite unequivocal.
- Bu oldukça açık anlamlıdır.
Their deep love for each other was unequivocal.
- Onların birbirlerine duydukları derin aşk oldukça açık.
We spent three hours in the open air.
- Açık havada üç saat geçirdik.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
Strictly speaking, the earth is not round.
- Açıkçası dünya yuvarlak değil.
The store is open all the year round.
- Dükkan tüm yıl boyunca açıktır.
Tom left the box unprotected.
- Tom kutuyu açık bıraktı.
Write clear and unambiguous texts!
- Açık ve net metinler yazın!
Write unambiguous texts.
- Açık anlamlı metin yazın.
Tom doesn't have much interest in outdoor sports.
- Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.
Tom loves being outdoors.
- Tom açık havayı çok seviyor.
He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.
- O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
I defy you to make it public.
- Onu açıklamak için sana meydan okuyorum.
Racism today isn't so overt.
- Irkçılık bugün çok açık değildir.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.