He tried to solve the problem, but had no luck.
- O, sorunu çözmek için çalıştı, ama şansı yoktu.
Dick tried to solve the problem, in vain.
- Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
It's gonna be difficult to resolve this case.
- Bu davayı çözmek zor olacak.
It's a truly difficult problem to resolve.
- Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
It's not going to be easy to decode.
- Şifreyi çözmek kolay olmayacak.
It's almost impossible to work out this problem.
- Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.
Tom and Mary worked together to solve the problem.
- Tom ve Mary sorunu çözmek için birlikte çalıştılar.
We should not resort to arms to settle international disputes.
- Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için silahlara başvurmamalıyız.
What do you think is the best way to settle this conflict?
- Bu anlaşmazlığı çözmek için en iyi yolun ne olduğunu düşünüyorsunuz?
It's gonna be difficult to resolve this case.
- Bu davayı çözmek zor olacak.
It is impossible to resolve the conflict.
- Bu çatışmayı çözmek imkansız.
It's not going to be easy to decode.
- Şifreyi çözmek kolay olmayacak.
Tom is trying to figure out a way to solve the problem.
- Tom, sorunu çözmek için bir yol bulmaya çalışıyor.
We have to figure out where Tom hid his money.
- Tom'un parasını nereye sakladığını çözmek zorundayız.
It's almost impossible to work out this problem.
- Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.