Arabayı tamir etmek kaça mal olacak?
- How much will it cost to fix the car?
Tesisatçı bizim lavaboyu tamir etmek için birçok alet kullandı.
- The plumber used many tools to fix our sink.
Bunu onarmak 300 dolara mal olacak.
- It'll cost $300 to fix it.
Kırık camı onarmak için buradayım.
- I'm here to fix the broken window.
Sızıntıyı düzeltmek için yardım ettim.
- I helped fix the leak.
Düzeltmek için masayı baş aşağı çevirdim.
- I turned the table upside down to fix it.
Sana iyi bir yemek hazırlamak için geldim.
- I came to fix you a decent meal.
I could buy a house and fix it up myself - Ev alıp kendi başıma tamir edebilirim.
Eğer benim tavsiyemi dinleseydin böyle bir çıkmaz içinde olmazdın.
- If you had followed my advice, you wouldn't be in such a fix now.
Tom kendini berbat bir çıkmazda buldu.
- Tom found himself in a terrible fix.
I'm sure we can fix you up with a room - Sana bir oda ayarlayabileceğimize eminim.
let's fix up a date for me - Bana çıkmak için birini ayarlayalım.
Onlar tabelayı duvara tutturdular.
- They fixed the sign to the wall.
Düzeltilmesi gereken bir şey gördün mü?
- Did you see anything that needs to be fixed?
Artık sorunun ne olduğunu bildiğinize göre onu düzeltmenin ne kadar zaman alacağını düşünüyorsunuz?
- Now that you know what the problem is, how long do you think it'll take to fix it?
Ben sesi nasıl düzeltebilirim?
- How do I fix the volume?
Sami daha az pahalı bir onarım önerdi.
- Sami suggested a less expensive fix.
Eve giderken bulduğum radyoyu tamir ediyorum.
- I'm fixing the radio I found on my way home.
Saatimi tamir ettirdim.
- I had my watch fixed.
Çalışmak için burada olmak yerine onun burada sadece kalıcı bir fikstür olduğunu anlarsın.
- Instead of being here to work, you get the sense that he's simply a permanent fixture here.
O sadece geçici bir düzeltme.
- It's only a temporary fix.
Artık sorunun ne olduğunu bildiğinize göre onu düzeltmenin ne kadar zaman alacağını düşünüyorsunuz?
- Now that you know what the problem is, how long do you think it'll take to fix it?
Kralın ilkelerinde sabit bir standart vardır.
- There is a fixed standard in the king's principles.
Biz fiyatı 15 dolarda sabitledik.
- We fixed the price at $15.
Onu düzeltebileceğini düşünüyor musun?
- Do you think you can fix it?
Onu düzeltmeye çalışarak boşa zaman harcama.
- Don't waste time trying to fix it.
Bisikletimin onarılmaya ihtiyâcı var.
- My bicycle needs fixing.
O kırık masayı onardı.
- He fixed the broken table.
O beni güç bir durumda bırakırdı.
- That would leave me in a fix.
That heater will start a fire if you don't fix it.
That plumber's fix is much better than the first one's.
It rained before we repaired the roof, and were we in a fix!.
A majority of voters believed the election was fixed in favor of the incumbent.
She fixed dinner for the kids.
He got caught breaking into lockers, so a couple of guys fixed him after work.
Just one fix! -Alain Jourgensen.
We have a fix on your location.
A leech can fix itself to your skin without you feeling it.
He fixed me with a sickly grin, and said, I told you it wouldn't work!.
She's fixed on the idea of becoming a doctor.
Rover stopped digging under the fence after we had the vet fix him.
According to Mr Breeden, Lord Black said that the libel laws in the UK and Canada would permit him to sue and indicated he would go after the houses of board members. . . . He was going to fix their wagon good, said Mr Breeden.
His mother went off to fix up a snack.
Can you fix me up with a date for Saturday night?.
I've been fixing up the boat for the holidays.
I know it's an ugly looking antenna, but you know what they say: If it ain't broke, don't fix it.
... he has said over the past year, believes we need to take steps to fix the system. We've ...
... And we think we can fix that. ...