I'll take my chances with you.
- Şanslarımı sizinle birlikte alacağım.
The chances are two to one against us.
- Şanslar bize karşı bire iki.
Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
- Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
This is the chance of a lifetime.
- Bu bir ömür boyu şanstır.
Any chance you know where I put my keys?
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?
I want to believe there's still a chance for us to be happy together.
- Halen birlikte mutlu olma şansımızın olduğuna inanmak istiyorum.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
He had the good fortune to find a good wife.
- Onun iyi bir karı bulmak için iyi şansı vardı.
Please give me one more shot.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
I've never seen a shot like that.
- Hiç böyle bir şans görmemiştim.
I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
- Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'u vurmalıydım.
Tom was lucky that Mary didn't hit him.
- Mary ona vurmadığı için Tom şanslıydı.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
There is no security on this earth; there is only opportunity.
- Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.
One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
- Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.