şanslı

listen to the pronunciation of şanslı
Турецкий язык - Английский Язык
lucky

I count myself lucky in having good health. - İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum.

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

fortunate

You were fortunate to be here. - Burada olduğumuz için şanslıydık.

The driver was so fortunate as to escape death. - Sürücü ölümden kurtulacak kadar şanslıydı.

lucky, fortunate, jammy; lucky devil, lucky dog, jammy so-and-so
well off
prosperous
jammy
lucky, fortunate
providential
auspicious
happy
dexter
lucky devil
lucky dog
well

Well, Tom, today is your lucky day. - Peki Tom, bugün senin şanslı günün.

have the luck
luke
fluky
şans
luck

Luckily, I was able to get the tickets yesterday. - Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

şans
fortune

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work. - Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.

şans
chance

This is the chance of a lifetime. - Bu bir ömür boyu şanstır.

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

şanslı olmak
be lucky
şanslı adam
darling of fortune
şanslı herif
lucky dog
şanslı olmak
be fortunate
şanslı olmak
to be in luck
şanslı olmak
score
şanslı tip
jammy fellow
şanslı çocuk
lucky child
şans
hap

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

şans
{i} show
şans
good fortune

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

şans
shot

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

I've never seen a shot like that. - Hiç böyle bir şans görmemiştim.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror? - Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
birinden daha şanslı olmak
(deyim) have the edge over
kendini şanslı saymak
congratulate oneself
yeterince şanslı
lucky enough
şans
fluky
şans
hit

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

You're lucky Tom didn't hit you. - Tom sana çarpmadığı için şanslısın.

şans
Good luck!

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

şans
opportunity

One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education. - Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.

We have the opportunity to make some changes. - Bazı değişiklikler yapma şansımız var.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
haphazard
Турецкий язык - Турецкий язык
Talihi olan, talihli
Talihi olan, talihli: "Şanslı günlerinin dışında onu yenene pek rastlanmamıştır."- T. Buğra
şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay
şanslı
Избранное