I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
You'll make a fortune by taking a chance.
- Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.
Any chance you know where I put my keys?
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?
This is the chance of a lifetime.
- Bu bir ömür boyu şanstır.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
Please give me one more shot.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
Give me another shot.
- Bana bir şans daha ver.
This could be my big break.
- Bu benim büyük şansım olabilir.
Tom can't catch a break.
- Tom bir şans yakalayamaz.
I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'u vurmalıydım.
You're lucky Tom didn't hit you.
- Tom sana çarpmadığı için şanslısın.
Goodbye and good luck.
- Güle güle ve iyi şanslar.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
I thank my lucky stars that I'm still alive.
- Hala hayatta olduğum için şansıma şükrediyorum.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
There is no security on this earth; there is only opportunity.
- Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.
Tom deserves another opportunity.
- Tom başka bir şansı hak ediyor.
Goodbye and good luck.
- Güle güle ve iyi şanslar.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.