şansa

listen to the pronunciation of şansa
Турецкий язык - Английский Язык
at haphazard
hit-and-miss
fortunately
hit and miss
şans
luck

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

şans
fortune

Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work. - Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

şans
chance

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

I had a chance to meet him in Paris. - Paris'te onunla buluşma şansım vardı.

şansa bağlı
flukey
şansa bağlı
fluky
şansa bağlı
hazardous
şansa bağlı
aleatoric
şansa bağlı
(Hukuk) at stake
şansa bırakmak
toss up
şansa göre
as luck would have it
şansa kalmış
dicey
şans
hap

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

şans
{i} show
şans
good fortune

She had the good fortune to get into the school she wanted to. - Şanslıydı ki istediği okula girdi.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

şans
shot

I've never seen a shot like that. - Hiç böyle bir şans görmemiştim.

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

This could be my big break. - Bu benim büyük şansım olabilir.

Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror? - Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
işi şansa bırakmamak
take one's chance
şans
fluky
şans
hit

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

şans
Good luck!

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

I am giving you a star. - Sana bir şans veriyorum.

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

şans
opportunity

Tom deserves another opportunity. - Tom başka bir şansı hak ediyor.

One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education. - Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
haphazard
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение şansa в Турецкий язык Турецкий язык словарь

şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay