I am doubtful of his success.
- Onun başarısından şüpheliyim.
Tom was somewhat doubtful.
- Tom biraz şüpheliydi.
The fingerprints left on the weapon match the suspect's.
- Silahta kalan parmak izleri şüphelininki ile uyuşuyor.
The whereabouts of the suspect is still unknown.
- Şüphelinin nerede olduğu hâlâ bilinmiyor.
Tom told the police that he had seen nothing suspicious.
- Tom polise şüpheli bir şey görmediğini söyledi.
The background check on Tom turned up suspiciously little.
- Tom'la ilgili özgeçmiş kontrolü biraz şüpheli çıktı.
Their honesty is dubious.
- Onların dürüstlüğü şüphelidir.
Let's not make dubious assumptions.
- Şüpheli varsayımlar yapmayalım.
That sounds fishy to me.
- O bana şüpheli görünüyor.
There is something fishy here.
- Burada şüpheli bir şey var.
Research in this area is somewhat equivocal.
- Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.
Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
- Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
The behaviour of many people is questionable.
- Birçok insanın davranışları şüpheli.
There are many questionable points in this ledger.
- Bu hesap defterinde birçok şüpheli noktalar var.
Tom said Mary was likely to be skeptical.
- Tom Mary'nin muhtemelen şüpheli olacağını söyledi.