We can see the tower above the trees.
- Biz ağaçların üzerindeki kuleyi görebiliyoruz.
You have added a comment, not a translation. To add a translation, click on the «あ→а» icon above the sentence.
- Bir yorum eklediniz, çeviri değil. Çeviri eklemek için, cümle üzerindeki «あ→а» simgesine tıklatın.
I only wish I had the courage to act upon my impulses.
- Keşke dürtülerim üzerinde hareket etme cesaretim olsa.
The blare of the radio burst upon our ears.
- Radyonun sesi kulaklarımızın üzerinde patladı.
I found this on the way to the supermarket.
- Ben bunu süpermarket yolu üzerinde buldum.
The boy skipped over the fence.
- Çocuk, çitin üzerinden atladı.
An airplane had flown over the mountain.
- Bir uçak dağ üzerinden uçtu.
There is a book on the table.
- Masanın üzerinde bir kitap var.
You have added a comment, not a translation. To add a translation, click on the «あ→а» icon above the sentence.
- Bir yorum eklediniz, çeviri değil. Çeviri eklemek için, cümle üzerindeki «あ→а» simgesine tıklatın.
Lindbergh was the first man to fly across the Atlantic.
- Lindbergh, Atlantik üzerinden uçan ilk insandı.
He jumped across the puddle.
- O, su birikintisi üzerinden atladı.
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
- Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
It has my name on it.
- Onun üzerinde adım var.
We have to think over the plan.
- Plan üzerinde düşünmek zorundayız.
Tom advised Mary to take some time to think over her options.
- Tom Mary'ye seçenekleri üzerinde düşünmek için biraz zaman almayı tavsiye etti.
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
- Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.
Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma!
Tom focuses on the positive and doesn't dwell on the negative.
- Tom pozitif üzerinde odaklanır ve negatif üzerinde durmaz.
Vazo masanın üstünde.
- Vazo masanın üzerinde.
Kalem kutusu masanın üstünde.
- Kalem kutusu masanın üzerinde.