The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
English and mathematics are made much of in senior high schools.
- İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
He holds a senior position in the government.
- O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
She went upstairs to her bedroom.
- O üst kata yatak odasına gitti.
The bedrooms are upstairs.
- Yatak odaları üst kattadır.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
Many high-level officials attended the meeting.
- Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
Please be careful not to forget your card or your change in the machine.
- Kartını ya da para üstünü makinede unutmamak için lütfen dikkatli ol.
You have forgotten your change.
- Para üstünüzü unuttunuz.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Sami threw a blanket over Layla's body.
- Sami, Leyla'nın cesedinin üstüne bir battaniye attı.
The police undertook exhaustive searches but failed to find the body.
- Polis ayrıntılı aramaları üstlendi ama cesedini bulamadı.
That dress looks good on you.
- O elbise senin üstünde iyi gözüküyor.
I want Italian dressing on my salad.
- Salatamın üstüne İtalyan sosu istiyorum.
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.