Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Tom must be over thirty.
- Tom otuzun üstünde olmalıdır.
His debts amount to over $1,000.
- Borçları 1,000 doların üstündedir.
The woman is atop the table.
- Kadın masanın üstündedir.
I'm sure Tom will get over it.
- Ben eminim Tom onun üstünden aşacak.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
A study found that almost 10% of men were obese in 2008. That was up from about 5% in 1980.
- Bir araştırma 2008'de erkeklerin yaklaşık 10%'nun obez olduğunu buldu. Bu, 1980'de yaklaşık 5%'in biraz üstündeydi.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
- Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
Why is the helicopter flying across the city?
- Helikopter neden kentin üstünde uçuyor?
You have cream on the top of your nose.
- Senin burnunun üstünde krem var.
They stood on the top of the hill.
- Tepenin üstünde durdu.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
She holds a senior position in the government.
- O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
English and mathematics are made much of in senior high schools.
- İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
I saw him coming upstairs.
- Onu üst kata gelişini gördüm.
His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
- Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
You have forgotten your change.
- Para üstünüzü unuttunuz.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
The baby was crawling on all fours.
- Bebek dört ayak üstünde emekliyordu.
Kalem kutusu masanın üzerinde.
- Kalem kutusu masanın üstünde.
Vazo masanın üzerinde.
- Vazo masanın üstünde.