The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
Thanks to the nice weather, we were able to harvest all of the crops in a day.
- Güzel hava sayesinde, tüm ürünleri bir gün içinde hasat edebildik.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
The company manufactures a variety of paper goods.
- Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.
Goods at the food and clothing stalls were very cheap.
- Gıda ve giyim tezgahlarındaki ürünler çok ucuz.
The company manufactures a variety of paper goods.
- Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.
The shop carried leather goods.
- Dükkân deri ürünler getirdi.
Keep this product out of children's reach.
- Bu ürünü çocukların erişemeyeceği bir yerde saklayın.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
You boycotted merchandise from that country.
- Sen o ülkenin ürünlerini boykot ettin.
Mass production reduced the price of many goods.
- Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
82% - more than four-fifths - of the island's exports is agricultural produce.
- Ada ihracatının %82'si, beşte dörtten fazlası, tarımsal ürünlerdir.
The company produces soy sauce and other food products.
- Şirket soya sosu ve diğer gıda ürünlerini üretiyor.
The shop sells articles of all kinds.
- Dükkan her türde ürünler satar.
You can't find this article everywhere.
- Bu ürünü her yerde bulamazsın.
This is the fruit of your imagination.
- Bu hayal gücünün ürünüdür.
The spell of drought did severe damage to the harvest.
- Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
Thanks to the nice weather, we were able to harvest all of the crops in a day.
- Güzel hava sayesinde, tüm ürünleri bir gün içinde hasat edebildik.
These lands yield little.
- Bu topraklar az ürün verir.
Books are the offspring of one's mind.
- Kitaplar birinin aklının ürünleridir.
The atomic bomb is the offspring of 20th century physics.
- Atom bombası, 20. yüzyılın fizik ürünüdür.
Japonya'nın temel mahsulü pirinçtir.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
Yeni mahsul beni hayal kırıklığına uğrattı.
- Yeni ürün beni hayal kırıklığına uğrattı.