His courage won him fame.
- Cesareti ona ün kazandı.
The architect achieved worldwide fame.
- Mimar dünya çapında ün kazandı.
Tom has a very bad reputation around town.
- Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
Tom has a reputation of never listening to anybody's advice.
- Tom kimsenin tavsiyesi asla dinlemeyen bir üne sahiptir.
Mary enjoys being a celebrity.
- Mary bir ünlü kişi olmaktan hoşlanır.
She wants to be a celebrity.
- O ünlü biri olmak istiyor.
She is a noted singer.
- O, ünlü bir şarkıcıdır.
To my surprise, the noted psychologist was accused of a kidnapping.
- Benim için sürpriz oldu, ünlü psikolog çocuk kaçırmakla suçlandı.
The Anglophones always complained about the vowels /a e i o u/ in artificial languages. Those sounds are used because most other sounds other people cannot pronounce.
- Anglofonlar her zaman yapay dillerdeki ünlü seslerden/aeiou/ şikâyet ettiler. Bu sesler diğer insanların telaffuz edemedikleri diğer birçok seslerden dolayı kullanılırlar.
This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.
- Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı.
My wardrobe has four doors and two mirrors. It was manufactured by a Swedish company, whose name contains three vowels and a consonant.
- Gardrobumun dört kapısı ve iki aynası var. Adı, üç sesli harf ve bir ünsüz içeren bir İsveç şirketi tarafından üretildi.
All the streets in this area are named after famous people.
- Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
He was renowned to be a very good pilot.
- O çok iyi bir pilot olduğu için ünlüydü.
Tom is a renowned chef.
- Tom ünlü bir aşçıbaşı.
His reputation goes with him wherever he goes.
- O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
Tom has a reputation of never listening to anybody's advice.
- Tom kimsenin tavsiyesi asla dinlemeyen bir üne sahiptir.
Sami was falsifying his university records.
- Sami üniversite kayıtlarını tahrif ediyordu.
You can tell this is college radio. First of all, they actually play records; secondly, they keep playing them at the wrong speed.
- Bunu üniversite radyosunda anlatabilirsin. Her şeyden önce onlar aslında kayıtları çalarlar; ikinci olarak onları yanlış hızda çalmaya devam ederler.
She is an honor to our college.
- O bizim üniversite için bir onurdur.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.