But the councell then present emulating my successe, would not thinke it fit to spare me fortie men to be hazzarded in those unknowne regions .
It was his narrative that bored me to death.
- Beni çok sıkan onun öyküsüydü.
She's good at creating the narrative of a crime.
- O bir suçun öyküsünü yaratmada iyidir.
Daddy, can you read me a story before I go to sleep?
- Baba, ben uyumadan bana bir öykü okur musun?
There was an interesting story in the letter to the boy.
- Oğlana gönderilen mektupta enteresan bir öykü vardı.
Her recently-released short story collection thrills enthusiasts of postmodern works in Esperanto.
- Onun yakın zamanda yayımlanan öykü koleksiyonu Esperanto'da post modern eserlerin meraklılarını heyecanlandırıyor.
Tom wrote a short story about a young girl and her dog.
- Tom genç bir kız ve onun köpeği hakkında kısa bir öykü yazdı.