Here is ¥50,000. Please do not spend the money on unimportant things.
- İşte 50.000 yen. Önemsiz şeylere para harcama lütfen.
You're thinking of unimportant things.
- Önemsiz şeyler düşünüyorsun.
We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm.
- Bazen kötüleyici olarak gürültü, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik diyoruz.
We're quite insignificant, but awesome nevertheless.
- Biz oldukça önemsizdik ama buna rağmen müthiştik.
A trivial problem doesn't require long contemplation.
- Önemsiz bir problem, uzun tefekküre ihtiyaç duymaz.
The agitator is inclined to exaggerate trivial matters.
- Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.
Don't make such a big deal out of small things.
- Önemsiz şeyleri dert etme.
Age is immaterial, unless you're a bottle of wine.
- Sen bir şişe şarap olmadıkça yaş önemsizdir.
This data is immaterial to the argument.
- Bu bilgi savunma için önemsizdir.
The damage from the flood was negligible.
- Selin verdiği hasar önemsizdi.
Everything else is irrelevant.
- Başka her şey önemsiz.
Don't think little of the ants' lives.
- Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
They fell out with each other over trifles.
- Önemsiz şeyler üzerinde birbirleriyle ağız dalaşına girdiler.
I know better than to quarrel with her about trifles.
- Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
Your essay was not bad but I have a few minor niggles.
- Denemen kötü değildi ama birkaç önemsiz ayrıntım var.
Tom's injuries are considered minor.
- Tom'un yaralaları önemsiz sayılır.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
You must bring home to him the importance of the matter.
- Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
Did that have any special significance?
- Onun herhangi özel bir önemi var mıydı?
It doesn't have any significance.
- Bunun herhangi bir önemi yok.
You're thinking of unimportant things.
- Önemsiz şeyler düşünüyorsun.
Here is ¥50,000. Please do not spend the money on unimportant things.
- İşte 50.000 yen. Önemsiz şeylere para harcama lütfen.
I know better than to quarrel with her about trifles.
- Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
Stop saying trifles! Focus on the main point.
- Önemsiz şeyler söylemeyi kes! Ana noktaya odaklan.
That's interesting, but not important.
- Bu ilginç ama önemli değil.
Tom brought up an interesting point during the meeting.
- Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.
It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemem önemli değil.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
They're of no consequence.
- Onların hiç önemi yok.
It is important to emphasize that the consequences are not the same.
- Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.
He put great emphasis on spoken English.
- Konuşulan İngilizceye büyük önem verdi.
He placed emphasis on the importance of education.
- O, eğitimin önemini vurguladı.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
Moral values are important in society.
- Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
Travelling causes a significant amount of pollution.
- Seyahat etmek önemli miktarda kirliliğe neden olur.
It's a substantial amount of money.
- O önemli miktarda bir para.
I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice.
- Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.
Such a thing is of no account.
- Böyle bir şey hiç önemli değil.
The problem is important on that account.
- Sorun, o nedenle önemlidir.
Intonation is very important. It can completely change the meaning.
- Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.
There were important notes in that notebook.
- O not defterinde önemli notlar vardı.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
I've got something more important on my mind at the moment.
- Şu anda aklımda daha önemli bir şey var.
The most precious thing in life is moments.
- Hayattaki en önemli şey anlardır.
He laid stress on the importance of being punctual.
- Dakik olmanın önemine vurgu yaptı.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
His opinions carry weight.
- Onun fikirleri önemlidir.
We regard him as an important man.
- Onu önemli bir insan olarak görüyoruz.
Scientists regard the discovery as important.
- Bilim adamları keşfe önemli gözüyle bakıyor.
In judo, technique is more important than strength.
- Judoda teknik, güçten daha önemlidir.
An important quality of steel is its strength.
- Çelik hakkında önemli bir kalite onun gücüdür.
Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions.
- Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.
Water is important for people.
- Su, insanlar için önemlidir.