önemli

listen to the pronunciation of önemli
Турецкий язык - Английский Язык
important

Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions. - Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.

Water is important for people. - Su, insanlar için önemlidir.

significant

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

Do you think that's significant? - Onun önemli olduğunu düşünüyor musun?

{s} substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

Mercury is very close to the Sun and has no substantial atmosphere. - Merkür, Güneş'e çok yakındır ve önemli bir atmosferi yoktur.

crucial

Mental strength is crucial for success in any sports. - Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

major

Tobacco was one of their major crops. - Tütün önemli ürünlerden biridir.

She spends a major part of her income on food. - O, gelirinin önemli bir bölümünü gıdaya harcıyor.

essential

Memory is an essential function of our brain. - Hafıza, beynimizin önemli bir fonksiyonudur.

Hard work is an essential element of success. - Sıkı çalışma başarının önemli bir faktörüdür.

worthy
notable

Statues of Buddha are notable works of Japanese art. - Buda heykelleri Japon sanatının önemli eserleridirler.

especial

Freedom of speech is especially important to broadcasters. - Konuşma özgürlüğü özellikle yayımcılar için önemlidir.

Coal is especially important. - Kömür özellikle önemlidir.

speak of
that's important

I think that's important. - Onun önemli olduğunu düşünüyorum.

That's the only thing that's important. - Önemli olan tek şey odur.

noteworthy
weightily
cautious
substantive
hotshot
prime

The coral reef is the region's prime attraction. - Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.

speak

Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it. - Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.

Tom thinks it important for Mary to learn how to speak French. - Tom Mary'nin Fransızca konuşmayı öğrenmesinin önemli olduğunu düşünüyor.

big-time
circumspect
solemn
burning
(Bilgisayar) critical
chief

What were yesterday's chief events? - Dünün önemli olayları neydi?

What were the chief events of last year? - Geçen yılın önemli olayları nelerdi?

top-line
significantly

In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men. - Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür.

Which countries have developed significantly during the past ten years? - Son on yıl boyunca hangi ülkeler önemli ölçüde gelişti?

emphatical
momentous

The falling of the Berlin Wall was truly a momentous occasion. - Berlin duvarının düşüşü gerçekten önemli bir fırsattı.

consequential
grave

It's very important for Tom to visit his father's grave. - Babasının mezarını ziyaret etmek Tom için çok önemlidir.

The international situation is becoming grave. - Uluslararası durum önemli hâle geliyor.

of weight
high

Israel has become one of the most important high-tech centers in the world. - İsrail, dünyadaki en önemli yüksek teknoloji merkezlerinden biri haline gelmiştir.

This was the highlight of my day. - Bu, günümün önemli olayıydı.

weighty
cardinal
historic

That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events. - O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.

Many important historical events took place 7000 years B.C. - Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.

grand

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

eventful
emphatic
heavy
capital

Madrid is the capital of Spain and its most important city. - Madrid İspanyanın başkenti ve onun en önemli şehri.

great

The tax increases affected our lives greatly. - Vergi artışları hayatlarımızı önemli ölçüde etkiledi.

This matter is of great importance. - Bu sorun çok önemlidir.

big time
of importance

Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities. - Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.

Today's paper contains nothing of importance. - Bugünkü gazete önemli bir şey içermiyor.

gut
big

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

Fuel economy is a big advantage of this car. - Yakıt tasarrufu bu arabanın önemli bir avantajıdır.

considerable

There is considerable optimism that the economy will improve. - Ekonominin gelişeceğine dair önemli bir iyimserlik var.

You seem to have made considerable progress since I saw you last. - Seni son gördüğümden beri önemli ilerleme yapmış görünüyorsun.

fateful
important, great, big, considerable, burning mühim
healthy

A healthy and balanced diet is very important for all of us. - Sağlıklı ve dengeli bir diyet hepimiz için çok önemlidir.

I learned how important it is to eat a healthy lunch. - Sağlıklı bir öğle yemeği yemenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim.

{s} urgent
be important
{s} historical

Many important historical events took place 7000 years B.C. - Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.

That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events. - O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.

prominent

The tower occupied a prominent spot on the ridge. - Kule tepede önemli bir yer işgal etti.

He occupies a prominent position in the firm. - O, firmada önemli bir konumu işgal eder.

of note
noticeable
serious

We have a serious problem. - Önemli bir problemimiz var.

majeur
gem
priority
integral
epistle
salient
safe

Safety is the most important thing. - Güvenlik en önemli şeydir.

Safety is what matters most. - Güvenlik en önemli şeydir.

fundamental
leadıng
{s} material

Japan imports various raw materials from abroad. - Japonya yurtdışından birçok önemli ham madde ithal eder.

Material conditions are extremely important. - Malzeme koşulları son derece önemlidir.

{s} smart

It doesn't matter how smart you are. - Ne kadar akıllı olduğun önemli değil.

It doesn't matter how beautiful your theory is, it doesn't matter how smart you are. If it doesn't agree with experiment, it's wrong. - Teorinin ne kadar güzel olduğu önemli değil, ne kadar akıllı olduğun önemli değil. Eğer o deneyle uymuyorsa, o yanlıştır.

star

Before we get started, I'd just like to say a few words about how important this job is. - Biz başlamadan önce bu işin ne kadar önemli olduğu hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.

Let's start focusing on more important matters. - Daha önemli konular üzerinde odaklanmaya başlayalım.

top line
{s} leading

He never forgot his ambition to become a leading politician. - O önemli bir politikacı olma hırsını asla unutmadı.

önem
importance

You must bring home to him the importance of the matter. - Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

çok önemli
(Hukuk) crucial

It's crucial for my girlfriend to be a hugger. - Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

önem
(Hukuk) significance

It doesn't have any significance. - Bunun herhangi bir önemi yok.

The familiar place had a new significance for her. - Tanıdık bir yer onun için yeni bir öneme sahipti.

çok önemli
vital

It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30. - 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.

She's vital to the mission. - O görev için çok önemlidir.

önemli değil
not at all
önemli değil
don't mention it
önemli değil
it doesn't matter

It doesn't matter which team wins the game. - Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil.

It doesn't matter whether your answer is right or wrong. - Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.

önemli adam
mogul
önemli değil
you are welcome
önemli olay
highlight

This was the highlight of my day. - Bu, günümün önemli olayıydı.

önemli olmak
matter
önemli değil
not important

That's not important now. - O şimdi önemli değil.

That's not important right now. - O, şu anda önemli değil.

önemli değil
think nothing of
önemli değil
doesn't matter

It doesn't matter whether your answer is right or wrong. - Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.

It doesn't matter whether you come or not. - Gelip gelmemen önemli değil.

önemli etki
(Ticaret) significant influence
önemli gün
occasion
önemli gün
d-day
önemli haber
newsflash
önemli kimse
big gun
önemli kimse
(deyim) big deal
önemli kimse
(deyim) big wheel
önemli kimse
(deyim) big cheese
önemli kimse
big-timer
önemli kimse
a big gun
önemli kimse
vip
önemli kimse
heavyweight
önemli kişi
personality
önemli konu
meat
önemli konu
weighty matter
önemli nokta
(Havacılık) significant point
önemli olay
(Ticaret) milestone
önemli olma
noteworthiness
önemli olmak
be important
önemli olmak
count
önemli risk
significant risk
önemli rol
important role
önemli sorun
important problem
önemli uyarı
(Bilgisayar) critical alarm
önemli ve güçlü kişiler
(deyim) big guns
önemli yer
key position
önemli özellik
virtue
önemli üye
pillar
önemli bir şey
something

She seems to know something important. - Önemli bir şey biliyor gibi görünüyor.

I'm about to tell you something important. - Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.

önemli değil
not at all, think nothing of it rica ederim
önemli değil
it does not matter

It does not matter to me whether you come or not. - Gelip gelmemen benim için önemli değil.

It does not matter that he did not know about it. - Onu bilmediği önemli değil

önemli olmayan
nonfatal
önemli aktör
key actor
önemli an
juncture
önemli arazi
(Askeri) critical terrain
önemli askeri tatbikat brifingi
(Askeri) significant military exercise brief
önemli bir parçası
part and parcel
önemli bir şey değil
Nothing serious
önemli biri
person of note
önemli delil
the weight of evidence
önemli derecede uyumlaştırma
(Hukuk) substantial harmonisation
önemli durma
(Bilgisayar) critical stop
önemli durum
critial situation
önemli durum
important situation
önemli engel
(Askeri) significant obstruction
önemli gelişme
(Hukuk) substantial progress
önemli gün
red letter day
önemli hasar raporu; özel bilgi ihtiyacı
(Askeri) serious incident report; specific information requirement
önemli hüküm
(Ticaret) red-ink entry
önemli işler
(Ticaret) high affairs
önemli kanıt
cogent evidence
önemli karşılaşma
Derby
önemli kimse
somebody

I am somebody and I am important. - Ben önemli kimseyim ve önemliyim.

önemli kimse
it
önemli kimse
someone
önemli kişiler
worthies
önemli kişiler
men of worth
önemli kullanıcı baypası
(Askeri) essential user bypass
önemli kullanıcı yeniden anahtarlama değişkeni
(Askeri) essential user rekeying variable
önemli madde
plank
önemli mesaj
flash message
önemli mevki
(Askeri) sensitive position
önemli miktar
size
önemli noktada
when the chips are down
önemli olay
watershed
önemli olduğundan değil
not that it matters
önemli olmak
to matter
önemli olmak
be decisive in
önemli olmak
bulk
önemli olumsuz etkiler
(Hukuk) significant negative impacts, effects
önemli rol vermek
put smb. in the picture
önemli sınır
(Hukuk) outstanding border
önemli tutar
(Ticaret) significant amount
önemli ve etkili kimse
leading light
önemli yerler neleri
What are the main points of interest
önemli zarar
(Hukuk) significant harm
önemli ölçüde azaltmak
decimate
önemli ölçüde yeniden yapılanma
(Hukuk) significant restructuring
önemli şey
much
en önemli
prime

The coral reef is the region's prime attraction. - Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.

en önemli
paramount
önemli derecede
markedly

Life has improved markedly. - Hayat önemli derecede ilerledi.

önem
{i} interest

That's interesting, but not important. - Bu ilginç ama önemli değil.

Tom brought up an interesting point during the meeting. - Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.

önem
magnitude
önem
{i} matter

It doesn't matter whether you answer or not. - Cevap verip vermemem önemli değil.

It doesn't matter when you come. - Ne zaman geldiğin önemli değil.

önem
{i} consequence

It is important to emphasize that the consequences are not the same. - Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.

They're of no consequence. - Onların hiç önemi yok.

en önemli
most important

What is most important in life differs from person to person. - Hayatta neyin en önemli olduğu kişiden kişiye değişir.

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

önem
emphasis

He placed emphasis on the importance of education. - O, eğitimin önemini vurguladı.

We should not place too much emphasis on money. - Paraya çok fazla önem vermemeliyiz.

önem
severity
önem
value

If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth. - Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

önem
{i} amount

The amount of money we collected was insignificant. - Topladığımız paranın miktarı önemsizdi.

Travelling causes a significant amount of pollution. - Seyahat etmek önemli miktarda kirliliğe neden olur.

önem
{i} accent
önemli ölçüde
dramatically

The situation has changed dramatically. - Durum önemli ölçüde değişti.

The dollar exchange rate has increased dramatically. - Dolar döviz kuru önemli ölçüde arttı.

önem
{i} stature
önemli derecede
significantly

This is significantly different. - Bu önemli derecede farklı.

Tom is doing significantly better. - Tom önemli derecede daha iyi yapıyor.

-e önemli
important to
en önemli
key

Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success. - Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.

en önemli
(Tıp) potent
en önemli
pivotal
en önemli
grand
en önemli
cardinal
en önemli
chief
en önemli
master
en önemli
primary
en önemli bölüm
highlight
pek önemli değil
for what it's worth
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
critical
çok önemli
considerable
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
fateful
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
red-letter
çok önemli
big deal

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

çok önemli
all-important
önem
heed

I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice. - Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.

önem
substance
önem
heftiness
önem
noteworthiness
önemli ölçüde
significantly

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

Which countries have developed significantly during the past ten years? - Son on yıl boyunca hangi ülkeler önemli ölçüde gelişti?

ünlü ya da önemli kimse
personage
önem
{i} account

Such a thing is of no account. - Böyle bir şey hiç önemli değil.

The problem is important on that account. - Sorun, o nedenle önemlidir.

önem
immediacy
önem
cruciality
önem
meaning

Intonation is very important. It can completely change the meaning. - Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.

önem
note

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

There were important notes in that notebook. - O not defterinde önemli notlar vardı.

önem
moment

That's the least of our problems at the moment. - Bu, şu an için sorunlarımız arasında en önemsiz olanı.

The most precious thing in life is moments. - Hayattaki en önemli şey anlardır.

önem
urgency
önem
stress

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

Tom is under considerable stress. - Tom önemli stress altında.

önem
weight

His opinions carry weight. - Onun fikirleri önemlidir.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

önemli kişi
figure
önemli kişi
high muck a muck
asıl önemli olan şey
more importantly, what really matters is
asıl önemli olan şey
the most important thing
en önemli
in chief
güçlü, önemli
powerful, important
Турецкий язык - Турецкий язык
Önemi olan, mühim, ehemmiyetli
Önemi olan, mühim, ehemmiyetli: "Benim için ne kadar önemli olduğunu tahmin edebilirsiniz."- T. Buğra
mühim

Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır. - Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.

Cildinize itina etmeniz mühimdir. - Cildinize özen göstermeniz önemlidir.

büyük
belli başlı
Önem
yer
Önem
ehemmiyet
önem
Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durmu, ehemmiyet
Английский Язык - Турецкий язык

Определение önemli в Английский Язык Турецкий язык словарь

önemli anlar
highligts
önemli olaylar
highligts
önemli
Избранное