öncesiz

listen to the pronunciation of öncesiz
Турецкий язык - Английский Язык
(something) which has no beginning, eternal
önce
ago

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

önce
first

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

önce
(İnşaat) before

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önce
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

önce
beforehand

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.

önce
before time
önce
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

She didn't like the horse at first. - O, ilk önce atı beğenmedi.

No one believed me at first. - İlk önce kimse bana inanmıyordu.

önce
a priori

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell them it's a priority. - Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

They want, above all things, to live in peace. - Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

Above all, I want to be healthy. - Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.

önce
ere

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem. - Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does. - Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

önce
pro

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

All the arrangements should be made prior to our departure. - Tüm düzenlemeler bizim kalkmadan önce yapılmalıdır.

Prior to the meeting, they had dinner. - Toplantıdan önce akşam yemeği yediler.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önce
back

I expect her to come back before lunch. - Onun öğle yemeğinden önce geri gelmesini bekliyorum.

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

önce
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

My water broke on the evening of the predicted birth date. - Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
Турецкий язык - Турецкий язык
Zamanda başlangıcı olmayan, ezelî
ezeli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
öncesiz
Избранное