öncesiz

listen to the pronunciation of öncesiz
Турецкий язык - Английский Язык
(something) which has no beginning, eternal
önce
ago

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

He went to Paris two years ago. - O, Paris'e iki yıl önce gitti.

önce
first

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

önce
(İnşaat) before

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önce
pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

önce
beforehand

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.

önce
before time
önce
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it. - Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.

At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome. - Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.

önce
a priori

Tell Tom it's a priority. - Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell him it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

Above all, be patient. - Her şeyden önce, sabırlı olun.

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu yapı 300 yıl önce dikildi.

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Being less urgent, this plan is lower in priority. - Plan öncelik ve aciliyeti düşürmektedir.

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

In the first place it's necessary for you to get up early. - Öncelikle erken kalkman gerekiyor.

önce
pro

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

It happened prior to my arrival. - O, ben varmadan önce oldu.

Prior to the meeting, they had dinner. - Toplantıdan önce akşam yemeği yediler.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önce
back

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

önce
pre

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

My water broke on the evening of the predicted birth date. - Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
Турецкий язык - Турецкий язык
Zamanda başlangıcı olmayan, ezelî
ezeli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
öncesiz
Избранное