Than Sir Launcelot armed hym and toke his horse, and so he was taughte to the abbey.
She used to teach at university.
He taught himself French.
- Kendisine Fransızca öğretti.
He taught me how to swim.
- O, bana yüzmeyi öğretti.
I know that you're a teacher.
- Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
I will teach you to play chess.
- Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
I've been a ski instructor for three years.
- Üç yıldır bir kayak öğretmeniyim.
Not all of the books are instructive.
- Kitapların hepsi öğretici değil.
I am very tired from teaching.
- Öğretmekten çok yoruldum.
He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
Didn't they teach you common sense as well as typing at the school where you studied?
- Eğitim yaptığın okulda yazı yazmanın yanı sıra sağduyuyu öğretmediler mi?
This is the school where she is teaching.
- Burası, onun öğretmenlik yaptığı okul.