The pupil held up his hand to ask a question.
- Öğrenci bir soru sormak için elini kaldırdı.
The pupil was half asleep in class.
- Öğrenci sınıfta uyukluyordu.
Few students know how to read Latin.
- Latince'nin nasıl okunacağını çok az öğrenci bilir.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Students should develop their reading skills.
- Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
Tom was about to get his learner's permit.
- Tom öğrencisinin iznini almak üzereydi.
Tom was teased at school because he was a slow learner.
- Tom yavaş bir öğrenci olduğu için okulda alay edildi.
Eileen was a very good student. She earned a scholarship to attend Syracuse University.
- Eileen çok iyi bir öğrenciydi. O Syracuse Üniversitesinde okumak için bir burs kazandı.
This summer, no scholarships were awarded to students who received one last year.
- Burslar artık geçen yıl olduğu gibi bu yaz aynı öğrencilere verilmedi.
Tom was as excited as a schoolboy.
- Tom bir öğrenci gibi heyecanlıydı.
Today schoolboys are more naughty than earlier.
- Bugünkü erkek öğrenciler daha öncekilerden daha yaramazdırlar.
Tom blushed like a schoolgirl.
- Tom bir kız öğrenci gibi kızardı.
She showed me a picture of her mother as a schoolgirl.
- O bana annesinin bir kız öğrenci olarak resmini gösterdi.
Toplam olarak takribî bin talebe var.
- Toplam olarak yaklaşık bin öğrenci var.
Talebe 256'nın karekökü on altıdır diye cevapladı.
- Öğrenci 256'nın karekökü on altıdır diye yanıtladı.