Stir the paint with a stick.
- Boyayı bir çubuk yardımıyla karıştır.
Mary poked Tom in the eye with a stick.
- Mary Tom'un gözüne bir çubuk soktu.
The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
- Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü.
I only ate one granola bar.
- Ben sadece bir granola çubuk yedim.
We need new curtain rods.
- Yeni perde çubuklarına ihtiyacımız var.
Mary conducted the orchestra using a baton.
- Mary bir çubuk kullanarak orkestrayı yönetti.
Rice is usually eaten with chopsticks in Japan.
- Pirinç pilavı Japonya'da genellikle çubukla yenir.
Tracy had never used chopsticks before then.
- Tracy daha önce yemek çubuklarını hiç kullanmamıştı.
Rice is usually eaten with chopsticks in Japan.
- Pirinç pilavı Japonya'da genellikle çubukla yenir.
I usually eat rice with chopsticks.
- Pirinç pilavını genellikle çubuklarla yerim.
For the first month after the accident she could only drink liquids through a straw.
- Kazadan sonra ilk bir ay sadece bir çubuk vasıtasıyla sıvı şeyler içebildi.
The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
- Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü.
Do you want a pretzel?
- Kıvrık çubuk kraker istiyor musun?
Selfie sticks are banned in many museums and galleries.
- Selfie çubukları, birçok müze ve galeride yasaklandı.
Tracy had never used chopsticks before then.
- Tracy daha önce yemek çubuklarını hiç kullanmamıştı.
Mr. Parker tried eating with chopsticks.
- Bay Parker çubuklarla yemeğe çalıştı.