Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
They were mostly women.
- Onlar çoğunlukla kadındı.
The audience was mostly businessmen.
- Seyirci çoğunlukla iş adamlarıydı.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Sirius is commonly called the Dog Star.
- Sirius çoğunlukla Dog Star olarak adlandırılır.
Radishes are commonly used as a salad vegetable and eaten raw.
- Turp çoğunlukla salata sebzesi olarak kullanılır ve çiğ yenir.
Tom is frequently free in the afternoon.
- Tom öğleden sonra çoğunlukla boştur.
It happens frequently on vacation.
- Bu çoğunlukla tatilde olur.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
A totally ordered set is often called a chain.
- Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
She is often late for school on Mondays.
- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
Buses in the country don't usually come on time.
- Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
- Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
The audience consisted mainly of students.
- Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
A majority voted against the bill.
- Bir çoğunluk tasarıya karşı oy verdi.
He won the election by a large majority.
- Büyük bir çoğunlukla seçimi kazandı.
They believed they were in the majority.
- Onlar çoğunlukta olduğuna inanıyordu.
The majority was for him.
- Çoğunluk onun yanındaydı.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.