çekmek

listen to the pronunciation of çekmek
Турецкий язык - Английский Язык
suffer

You don't need to suffer in silence. - Sessizce acı çekmek zorunda değilsiniz.

She suffers from constant neuralgia. - O, sürekli nevraljiden acı çekmektedir.

pull

It's his job to pull the weeds in the garden. - Bahçedeki yabani otları çekmek onun işi.

When rain's fallen and the soil is moist, it becomes easier to pull out weeds. - Yağmur yağarsa ve toprak nemli olursa, otları çekmek daha kolay olur.

draw

I like to draw pictures. - Fotoğraf çekmek istiyorum.

Meanwhile, I want to draw your attention to a point. - Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

withdraw

How much money you would like to withdraw? - Ne kadar para çekmek istersin?

I'd like to withdraw some money. - Biraz para çekmek istiyorum.

{f} haul
tug
to bear, endure, put up with, suffer (an illness, pain, sorrow, trouble, a troublesome person)
draw on
attract; pull over
draft
pull on
exposure
pull over

We have to pull over. - Kenara çekmek zorundayız.

lead
lure
enthrall
(Kanun) accite
last
stand
pull in
(Ticaret) shrinkage
take

All you have to do to take a picture is push this button. - Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.

Please help me take this down. - Lütfen bunu aşağı çekmek için bana yardım edin.

put up with
touse
weigh
beguile
sustain
(Dilbilim) take out

I went to the bank to take out money. - Para çekmek için bankaya gittim.

Jane went to the bank to take out some money. - Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.

stretch
hoisting
medicine
unfurl
draught
drink

Absorbing information on the internet is like drinking water from a fire hydrant. - İnternette bilgi çekmek yangın musluğundan su içmek gibidir.

wrench
tense
draw away
broach
arrest
suck in
contract
appeal
siphon off
support
pull along
drafting
milk

Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits. - İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.

pull at
abide
to weigh, have a weight of; to weigh, measure the weight of
inhale
bear; shrink; tow
to send (someone) (an official notice, a telegram, a fax)
to withdraw (money) from (a bank)
to distill
(yayın) receive
charm
to manage (people)
(çorap vb.) stretch
to give (something) (a coat of paint)
to deliver, make (a speech)
(for a month) to be (a specified number of days) long; (for one place) to be (a specified amount of time) away from (another)
tow away; take after
to pull; to draw; to drag; to haul, to tug, to lug; to tow; to withdraw; to hoist; to extract; to carry; to support; (silah vb.) to draw, to pull out; to suffer, to undergo; to bear, to endure, to abide, to put up with; to absorb, to inhale; to shrink; to" " içmek; (resim) to take; (kahve, vb.) to grind" " öğütmek; (film) to shoot; (bayrak) to run up; (ilgi, dikkat) to catch; to conjugate, to decline; to weigh; to attract; to magnetize; to charm, to captivate, to appeal, to beguile; to distil; (kablo, vb.) to lay" " döşemek; (dayak, vb.) to give; to give a meaning, to interpret; to last, to take; to drive; to put on, to wear, to pull on, to draw on" " giymek; (boya) to apply
to put (one animal) together with (another) so that they will mate
(zorlukla) claw
(ağırlık) turn the scale at
draw off
to support, bear, take, carry (a weight, a load): Bu sütun o ağırlığı çekmez. This pillar won't carry that weight
slang to fill (a specified number of glasses) with (tea, beer, etc.) (used by waiters and barmen): İki çay çek! Give me two teas!
acı çekmek
suffer

You don't need to suffer in silence. - Sessizce acı çekmek zorunda değilsiniz.

To some life is pleasure, to others suffering. - Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.

geri çekmek
withdraw
burun çekmek
sniff
fazla para çekmek
overdraw
iple çekmek
look forward to
çekme
draw

She was careful opening the drawer. - O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.

I usually toss my loose change into my desk drawer. - Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.

geri çekmek
retract
çekme
drawing

Sami liked drawing attention. - Sami dikkat çekmeyi severdi.

You're drawing attention to yourself. - İlgiyi kendine çekmek istiyorsun.

geri çekmek
draw back
çekmek (baca)
draw
çekmek (dikkat/ilgi)
draw
çekmek (foto)
take
çekmek (silah)
draw
çekmek (sıkıntı)
undergo
çekici ile çekmek
tow
çetele çekmek/tutmak
to keep a tally
ilgisini çekmek
appeal
kenara çekmek
pull over

We have to pull over. - Kenara çekmek zorundayız.

sorguya çekmek
interrogate
ilgisini çekmek
interest
set çekmek
stem
dikkat çekmek
stand out
çekme
{i} pull

Tom didn't have the courage to pull the trigger. - Tom'un tetiği çekmek için cesareti yoktu.

It's his job to pull the weeds in the garden. - Bahçedeki yabani otları çekmek onun işi.

burnunu çekmek
sniff
temize çekmek
to make a fair copy of (a piece of writing)
kürek çekmek
row

We went to the lake to row a boat. - Kürek çekmek için göle gittik.

nefes çekmek
suck
acı çekmek
in pain

Nobody wants to be in pain. - Kimse acı çekmek istemez.

acı çekmek
feel sorrow
acı çekmek
sorrow
astar çekmek
to prime
başka yöne çekmek
divert
besiye çekmek
fatten
dikkat çekmek
point out

Sorry, but I want to point out a few errors. - Üzgünüm ama birkaç hataya dikkat çekmek istiyorum.

dikkat çekmek
attract attention

I did not want to attract attention. - Ben dikkat çekmek istemiyordum.

Tom likes to attract attention. - Tom dikkat çekmekten hoşlanıyor.

dikkatini çekmek
point out

Before we begin, I'd just like to point out to everyone that we have to be very careful not to break anything. - Biz başlamadan önce, bir şey kırmamak için çok dikkatli olmamız gerektiği konusunda herkesin dikkatini çekmek istiyorum.

doğum sancısı çekmek
labor
fotokopi çekmek
xerox
fotoğraf çekmek
take a picture
fotoğraf çekmek
to take a photograph
ilgi çekmek
to attract attention

Children often cry just to attract attention. - Çocuklar bazen sırf ilgi çekmek için ağlarlar.

ilgisini çekmek
intrigue
ilgisini çekmek
attract smb.'s attention
içine çekmek
to breathe in, inhale
kenara çekmek
pull off
kura çekmek
to draw lots
kuvvetle çekmek
haul
kürek çekmek
paddle
rest çekmek
1. to stake all one's money on one gamble. 2. to set forth one's final opinion in scathing terms
röntgen çekmek
x-ray
sağa çekmek
pull up
sifonu çekmek
flush
sıkıntı çekmek
have troubles
sınır çekmek
demarcate
telgraf çekmek
telegraph
çek
cheque

As soon as I received the cheque, I went to the bank. - Çeki alır almaz bankaya gittim.

She opened her purse and took out her chequebook. - Cüzdanını açtı ve çek defterini çıkardı.

çekme
towing
çekme
{i} hoist
çekme
{i} hitch
fotoğrafını çekmek
photograph
para çekmek
withdraw

How much money you would like to withdraw? - Ne kadar para çekmek istersin?

Many people use cash machines to withdraw money. - Pek çok insan para çekmek için nakit para çekme makineleri kullanıyor.

(nefes) içine çekmek
inspire
(sıkıntı) çekmek
undergo
-e çekmek
take after
acı çekmek
pain

Nobody wants to be in pain. - Kimse acı çekmek istemez.

acı çekmek
feel pain
acı çekmek
suffer agony
acı çekmek
to be in pain

Nobody wants to be in pain. - Kimse acı çekmek istemez.

acı çekmek
grieve
acı çekmek
feel distress
ad çekmek
draw lots
ah çekmek
sigh
ah çekmek
heave a sigh
aniden çekmek
yank
aniden çekmek
jerk
ayar çekmek
adjust
ayar çekmek
regulate
ayar çekmek
set
ayar çekmek
fix
bayrak çekmek
hoist the flag
birden hızla çekmek
yank
birdenbire çekmek
twitch
birdenbire çekmek
jerk
boya çekmek
shoot up
boynuz çekmek
cup
dem çekmek
drink
dem çekmek
booze
dert çekmek
suffer
dikkat çekmek
attract notice
dikkat çekmek
draw attention

Layla likes to draw attention to herself. - Leyla kendisine dikkat çekmekten hoşlanıyor.

I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament. - Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.

dikkat çekmek
remark
diş çekmek
pull out
diş çekmek
extract
diş çekmek
pull out a tooth
duman çekmek (sigaradan)
draw on
duvar çekmek
build a wall
ebat vb çekmek
shrink
el çekmek
abdicate
el çekmek
relinquish
el çekmek
withdraw from
el çekmek
give up
elini eteğini çekmek
be through with
elini eteğini çekmek
through with
film çekmek
make a film
film çekmek
take an x-ray
fön çekmek
blow-dry
gam çekmek
grieve
gam çekmek
sorrow
hasret çekmek
long for
hasret çekmek
feel longing
hasret çekmek
yearn for
hasret çekmek
have longing
hasret çekmek
pine
herkesin ilgisini çekmek
create a stir
iflas bayrağını çekmek
crash
iflas bayrağını çekmek
go bankrupt
ilgi çekmek
attract one's attention
ilgi çekmek
catch one’s attention
ilgi çekmek
make a splash
ilgi çekmek
attract attention

Children often cry just to attract attention. - Çocuklar bazen sırf ilgi çekmek için ağlarlar.

ilgi çekmek
spotlight
ilgi çekmek
arouse interest
içi çekmek
desire
kahve çekmek
grind coffee
kan çekmek
resemble
keder sıkıntı vb'ni çekmek
experience
keder çekmek
sorrow
kenar çekmek
hem
kendini çekmek
draw away
kuvvetle çekmek
tug
mesaj çekmek
send a message
mihnet çekmek
suffer
nefes çekmek (pipodan)
pull at
nefes çekmek (sigaradan)
draw on
nutuk çekmek
sermonize
of çekmek
sigh
of çekmek
heave a sigh
otostop çekmek
thumb
otuzbir çekmek
jerk off
pafta çekmek
thread
perde çekmek
obfuscate
perde çekmek
close
perde çekmek
draw
reset çekmek
(Bilgisayar) reset
resim çekmek
take a picture

All you have to do to take a picture is push this button. - Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.

It never occurred to me to take a picture of how the garden looked before we started pulling weeds. - Yabani otları çekmeye başlamadan önce bahçenin nasıl göründüğüne dair bir resim çekmek hiç aklıma gelmedi.

resim çekmek
take a photo
resim çekmek
take a photograph
resmini çekmek
photograph
rest çekmek
stake
sifon çekmek
siphon off
Турецкий язык - Турецкий язык
Sürmek
Yürütmek, sürmek: "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın."- Y. K. Beyatlı
Daralıp kısalmak
Asmak: "Açıkta durduk
Kayığa tehlike bayrakları çektik."- Halikarnas Balıkçısı
Taşıma gücü olmak
Yollamak
Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak
Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak
Bırakmak, koymak
Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak: "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker."- R. H. Karay
Bir duyguyu içinde yaşatmak
Örtmek, giymek
Yollamak: "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?"- A. İlhan
Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak
Çizgi durumunda uzatmak
Solukla içine almak: "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı."- B. R. Eyuboğlu. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak: "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi."- T. Buğra
Tartıda ağırlığı olmak: "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi."- P. Safa
Tedavi amacıyla uygulamak
Üzerine toplamak
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek: "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı."- R. N. Güntekin
Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek
Masrafını karşılamak, masrafını çekmek, ikramda bulunmak: "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti."- H. E. Adıvar
Sekiz yaşından beri çekiyordum."- P. Safa
Geri almak
Emip dışarıya çıkarmak
Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak
Hoşa gitmek, sarmak
Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak
Yürütmek, sürmek
Sıkıştırmak
Boya, badana vb. sürmek
Bir duyguyu içinde yaşatmak: "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum."- R. H. Karay. İçki içmek: "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu."- F. R. Atay
Tıpkısını yazmak veya çizmek
Atmak, vurmak
Dayanmak, katlanmak
Herhangi bir engel kurmak: "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş."- R. H. Karay. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak: "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim diye bekleşiyorlar."- S. F. Abasıyanık. İmbik yardımı ile elde etmek. Çizgi durumunda uzatmak: "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına."- F. N. Çamlıbel
Herhangi bir anlama almak. Örtmek, giymek: "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz."- R. H. Karay
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
Taşıtı bir yere bırakmak, koymak
Üzerinde bulunan bir silâhla saldırmak için davranmak
Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek
Kaçan ilmeği örmek
Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak
Masrafını karşılamak, masrafını çekmek, ikramda bulunmak
İçine almak, emmek
Herhangi bir engel kurmak
Herhangi bir anlama almak
Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerinde tespit etmek
Germek. İçine almak, emmek
Söylemek
Yol, ay sürmek: "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur."- B. Felek
Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak: "Senin yüzünden bir hâl olursa, azabını ömrün boyunca çekersin, ağabey..."- H. Taner
Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak
Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak
Demir attık
Döşemek
Solukla içine almak
Ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek
Söylemek: "Bir nutuk çekmeğe başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu."- Y. K. Beyatlı
Ağırlığı olmak
Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek: "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur."- T. Buğra
Asmak
İçki içmek
Bir yerden başka bir yere taşımak
Güç durumlara dayanmak, katlanmak: "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı
Düzenleyip yürürlüğe koymak
İmbik yardımı ile elde etmek
Germek
İyice pişmiş duruma gelmek
tombala çekmek
(Atasözü) elini cebinin ya da iç çamaşırının içine sokarak karıştırmak
başı çekmek
Herhangi bir konuda önde gitmek, önayak olmak: "Hacı Reşit'in dükkânında post kuran orta yolcular arasında Muallim Naci başı çeker."- S. Birsel
pati çekmek
tekerlekleri patinaj yaptırmak
ÇEK
(Osmanlı Dönemi) Çekoslovakya, Bohemya ahalisinden olan ve Çek'ce konuşan kavim ki, Osmanlı metinlerinde "çeh" diye geçer
Çek
Çek halkına özgü olan
Çek
Slavların batı kolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse
Çekme
(Osmanlı Dönemi) MATL
çek
Bir kimsenin, bankadaki parasının dilediği kimseye ödenmesi için bankaya gönderdiği yazılı belge
çekme
Vücut bölümlerinin bükücü kas gücü ile bir direnci kendisine yaklaştırması
çekme
Masa, dolap gibi şeylerin dışarıya çekilen gözü, çekmece
çekme
Parmak veya mızrapla çalınan çalgı
çekme
Yüksekteki ince dalları çekip kesmeye yarar, ay biçiminde, uzun saplı, ağzı tırtıklı bıçak
çekme
Çekmek işi: "Siyah kehribar tespihini çekmeye başladı."- C. Uçuk
çekme
İş yaparken giyilen bir tür şalvar
çekme
Çekmek işi
çekme
Düzgün biçimli
çekme
Kızı zorla, isteği olmadan kaçırmak
çekme
Düzgün biçimli. Çekilerek giyilen veya kullanılan: "Erkekleri yandan lastikli çekme fotinden başkasını bilmiyorlardı."- R. H. Karay
çekme
Çekilerek giyilen veya kullanılan
çekme
Ağacın yapısındaki nem oranının azalması sonucu boyutlarının küçülmesi
çekme
Masa, dolap gibi şeylerin dışarıya çekilen gözü, çekmece: "Sonra çekmesinden pembe bir dosya çıkarıp önüne sürdü."- H. Taner
çekmek

    Расстановка переносов

    çek·mek

    Произношение

    Этимология

    [ -'dän-tiks ] (noun plural but singular in co.) 1946. end- + odont- + -ics.
Избранное