She's starting to feel desperate.
- Kendini çaresiz hissetmeye başlıyor.
Tom was truly desperate.
- Tom gerçekten çaresizdi.
She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
Tom felt completely helpless.
- Tom tamamen çaresiz hissetti.
According to Tom's doctors, his condition is incurable.
- Tom'un doktorlarına göre onun durumu çaresiz.
She suffers from an incurable disease.
- O, çaresiz bir hastalıktan muzdarip.
I wouldn't have asked you to come if I weren't absolutely necessary.
- Kesinlikle çaresiz olmasaydım senden gelmeni istemezdim.
I have a remedy for that.
- Bunun için bir çarem var.
Your only remedy is to go to the law.
- Tek çareniz hukuka başvurmak.
There's a cure for everything, except death.
- Ölüm dışında her şey için bir çare vardır.
Scientists haven't found a cure for cancer yet.
- Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.
Without him, I would be helpless.
- O olmazsa, çaresiz kalırım.
She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
She is thinking of suing as a last resort.
- O, son çare olarak dava açmayı düşünüyor.
He borrowed some money from his father as a last resort.
- O, son çare olarak babasından ödünç para aldı.
You should not resort to drinking.
- İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.
I need to figure something out.
- Hal çaresine bakmam gerekiyor.
I want you to figure that out.
- Çaresine bakmanı istiyorum.
I guess I have no choice but to work out now.
- Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.
Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
- Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.