You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.
- Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor.
Once upon a time, there was a bad king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.
Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
There were lots of people.
- Bir sürü insan vardı.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
I don't know how to speak French properly.
- Uygun bir şekilde nasıl Fransızca konuşulduğunu bilmiyorum.
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Each of the brothers has a car.
- Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
She pondered the question for a while.
- Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
He stayed here for a while.
- O, bir süre burada kaldı.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I'm not certain about anything.
- Herhangi bir şey hakkında emin değilim.
Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
- Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
- Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
He puts aside some gas.
- O bir kenara biraz benzin koydu.
The man shoved her aside.
- Adam onu bir kenara itti.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
- On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
The badly burnt pilot was still in the cockpit.
- Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
Tom asked Mary what he should do next.
- Tom Mary'ye bir dahaki sefer ne yapması gerektiğini sordu.
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
I've been to Canada one time.
- Kanada'da bir kez bulundum.
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
He carried six boxes at a time.
- O, bir seferde altı kutu taşıdı.
Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Tom was beaten severely.
- Tom ciddi bir şekilde yenildi.
The storm severely damaged the crops.
- Fırtına ürünlere ciddi bir şekilde zarar verdi.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
He seldom, if ever, comes.
- O nadiren, kırk yılda bir, gelir.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
We have many members.
- Bir hayli üyemiz var.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
I feel sad every now and then.
- Arada bir üzgün hissederim.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
I promised my parents I would visit them at least once every three months.
- Ebeveynlerime en az her üç ayda bir kez onları ziyaret edeceğime söz verdim.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
I'll say it one more time.
- Bir kez daha söyleyeceğim.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.