zorunluluk

listen to the pronunciation of zorunluluk
Турецкий язык - Английский Язык
obligation

Have to is used to express obligation. - Have to zorunluluk ifade etmek için kullanılır.

You are under no obligation whatsoever to share this information. - Bu bilgiyi paylaşmak için herhangi bir zorunluluk altında değilsin.

necessity

She told a white lie out of necessity. - Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.

His wife has started to work out of necessity. - Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.

inevitableness
compulsion
charge
must

This movie is a must! - Bu film bir zorunluluktur!

A pair of leather gloves is a must when you work with these machines. - Bu makinelerle çalıştığında bir çift deri eldiven bir zorunluluktur.

absolute necessity, obligation; indispensability
unavoidable or inevitable thing, inevitability; unavoidability, unavoidableness; inevitableness
something imperative or mandatory; obligatoriness; imperativeness; mandatoriness
essentiality
burden
exigency
ought
incumbency
urgency
indispensability
exigence
imperative
indispensableness
imperativeness
imperiousness
requirement
zorunlu
obligatory

If school wasn't obligatory, I would stop going there. - Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.

Is it obligatory to rent a car? - Bir araba kiralamak zorunlu mu?

zorunlu
mandatory

They don't say that it's prohibited there. In fact, they say that it's mandatory. - Onlar bunun orada yasak olduğunu söylemezler. Aslında onun zorunlu olduğunu söylerler.

Over there, they don't say that it's prohibited. In fact, they say that it's mandatory. - Orada, onlar onun yasak olduğunu söylemez. Aslında, onlar onun zorunlu olduğunu söyler.

zorunlu
{s} requisite
zorunlu
compulsory

Attendance is compulsory for all members. - Katılmak bütün üyeler için zorunludur.

Some countries make voting compulsory. - Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.

zorunlu
imperative

It is imperative for you to act at once. - Derhal hareket etmen zorunludur.

It's imperative to go out. - Dışarı çıkmak zorunlu.

zorunluluk gösterir
be going to
zorunluluk halinde
in case of emergency
zorunluluk alanı
realm of necessity
zorunluluk hissetmek
feel compelled to do
zorunluluk yok
no strings attached
zorunluk, zorunluluk
necessity, obligation mecburiyet, zaruret
zorunlu
obliged

No, you're not obliged. - Hayır, zorunlu değilsin.

From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland. - 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.

zorunlu
necessary

It is necessary that Nancy attend the meeting. - Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.

It's necessary for all members to follow these rules. - Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.

zorunlu
must

Fluency in English is a must. - İngilizcede akıcılık bir zorunluluktur.

This movie is a must! - Bu film bir zorunluluktur!

zorunlu
bound to

It was bound to happen sooner or later. - Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.

Tom is bound to forget. - Tom unutmaya zorunlu.

zorunlu
{s} urgent
zorunlu
(Kanun) impeditive
zorunlu
(Biyokimya) obligate

Don't feel obligated to talk if you don't want to. - Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.

zorunlu
(Gıda) obligat

We still have an obligation. - Hâlâ bir zorunluluğumuz var.

He won't be able to come anymore due to his obligations. - O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.

zorunlu
perforce
zorunlu
bounden
zorunlu
binding
zorunlu
derigueur
zorunlu
compulsive

Tom is a compulsive liar. - Tom zorunlu bir yalancıdır.

zorunlu
force majeure
zorunlu
(Felsefe) apodictic
zorunluluk getirmek
impose obligation
zorunluluklar
obligations

He won't be able to come anymore due to his obligations. - O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.

zorunluluklar
necessities
zorunlu
coercible
zorunlu
forced

The plane made a forced landing. - Uçak zorunlu iniş yaptı.

zorunlu
indispensable

Nobody is indispensable. - Hiç kimse zorunlu değil.

His help is indispensable to us. - Onun yardımı bizim için zorunludur.

zorunlu
essential

It's essential that we do that. - Bunu yapmamız zorunlu.

It is essential that every child have the same educational opportunities. - Her çocuğun aynı eğitim fırsatlarına sahip olması zorunludur.

zorunlu
obligatorily
zorunlu
reserve requirements
ana zorunluluk listesi (Savunma Bakanlığı (DoD))
(Askeri) master urgency list (DOD)
güncel zorunluluk
daily necessity
toplumsal zorunluluk
social imperative
zorunlu
de rigueur
zorunlu
incumbent
zorunlu
phil. apodictic, apodictical, apodeictic
zorunlu
irremissible
zorunlu
imperious
zorunlu
obligatory, absolutely necessary; indispensable
zorunlu
enforced

That law isn't enforced. - O yasa zorunlu değil.

zorunlu
compulsory; imperative; mandatory
zorunlu
forcedly
zorunlu
bound

He is bound to win the match. - O maçı kazanmaya zorunlu.

It was bound to happen that way. - O şekilde olması zorunluydu.

zorunlu
imperative , mandatory
zorunlu
obligatory, necessary; compulsory, mandatory; indispensable, inevitable
zorunlu
unavoidable
zorunlu
(Hukuk) compulsory, essential
zorunlu
needful
zorunlu
ministerial
Турецкий язык - Турецкий язык
Zorunlu olma durumu, zorunluk
Zorunlu olma durumu, zorunluk: "Bu zorunluluk, başkalarınca savsaklanmış görevi yerine getirmekten doğuyor."- S. Birsel
(Hukuk) MECBURİYET
(Hukuk) ZARURET
(Osmanlı Dönemi) mecburiyet
zorunlu
Kesin olarak ihtiyaç duyulan, zaruri, mecburi, ıstırari: "Tanzimat, gecikmiş de olsa, zorunlu, kaçınılmaz bir atılımdı."- N. Cumalı
zorunlu
Doğal olarak kaçınılması imkânsız olan
zorunlu
Kesin olarak ihtiyaç duyulan, zarurî, mecburî, ıstırarî
zorunluluk
Избранное