Don't all speak at the same time.
- Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
When was the last time you went on a date?
- En son ne zaman biriyle çıktın?
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
Some read books just to pass time.
- Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
Relations between China and Japan have been tense recently.
- Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler son zamanlarda gergin olmuştur.
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
Tom showed up at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
Tax season is a very busy time of year for accountants.
- Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
He doesn't travel much apart from occasional business trips.
- O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
It's been quite ages since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
I'm sick and tired of you always parking in my space.
- Her zaman benim yerime park etmenden bıktım.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
There were no radios in those times.
- O zamanlar hiç radyo yoktu.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
We wish to invite Peter to Japan in the near future.
- Yakın zamanda Peter'ı Japonya'ya davet etmeyi istiyoruz.
It's a waste of time to stay longer.
- Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
He will learn the facts in the course of time.
- O zaman içerisinde gerçekleri öğrenecek.
We had a lot of snow about this time last year.
- Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.
Ten years is a long time.
- On yıl uzun bir zamandır.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.