Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

yolluk

listen to the pronunciation of yolluk
Турецкий язык - Английский Язык
fare
travelling allowance
provisions for a journey
travelling expenses
hall rug
travelling rug
(Askeri) mileage allowance
travel allowance
present given to a departing traveler
runner (rug used to carpet a hall or staircase)
food for a journey, provisions, victuals
provisions for a journey; travelling allowance, travelling expenses; travelling rug, hall rug
(something) suitable for use as a runner
carpet runner
yol
manner
yol
road

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

yol
{i} path

It's not a road, but a path. - O bir yol değil fakat bir patika.

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

yol
{i} track

You are way off the track. - Sen yoldan çıkmışsın.

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

yol
way

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

yolluk avansı
(Askeri) travel allowance advance
yolluk ve temsil harcamaları
(Ticaret) business allowance
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

yol
{i} approach

We're approaching the end of our journey. - Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.

Our plane was dangerously approaching the Turkish Airlines airliner. - Uçağımız tehlikeli bir biçimde Türk Hava Yolları uçağına yaklaşıyordu.

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

What time do we leave? - Biz ne zaman yola çıkarız?

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

Take the shortest route to Paris. - Paris'e en kısa yoldan gidin.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train. - Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station. - İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.

yol
solution

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

yol
meatus
yol
ways

Hackers find new ways of infiltrating private or public networks. - Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

This morning I went to the airport in order to see my cousin off. - Bu sabah kuzenimi yolcu etmek için havaalanına gittim.

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

yol
streak
yol
means

I have tried every means imaginable. - Akla gelebilecek her yolu denedim.

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

I got off the bus at the end of the line. - Yolun sonunda otobüsten indim.

Please tell me which railway line to use from the airport to downtown. - Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

This road leads you to the station. - Bu yol sizi istasyonuna götürür.

yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

He went Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya gitti.

The way of the samurai is found in death. - Samuray'ın yolu ölümde bulunur.

yol
way for
yol
via

Working from home via computer can be lonely. - Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir.

Tom goes from Boston to Chicago with his car via the usual route. - Tom her zamanki yolla arabasıyla Boston'dan Chicago'ya gidiyor.

terhis yolluk bedeli
(Askeri) severance allowance
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

The journey has just begun. - Yolculuk henüz başladı.

We are going on a journey next month. - Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.

yol
walk

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

They walked along the road three abreast. - Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

We are planning a trip to New York. - New York'a bir yolculuk planlıyoruz.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

She is busy preparing for the trip. - O yolculuk için hazırlanmakla meşgul.

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

yol
access

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

Турецкий язык - Турецкий язык
Yolculukta yenmek için hazırlanan yiyecek
Yol masrafı, harcırah: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları kanunla düzenlenir."- Anayasa
Yere serilen ince uzun kilim, halı veya keçe
Yolcuya verilen armağan
Yol masrafı, harcırah
harcırah
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi