The muddy road has ruined my new shoes.
- Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
I cross the railroad tracks every morning.
- Her sabah demir yolu hattını geçerim.
I think you're on the right track.
- Sanırım sen doğru yoldasın.
As they didn't know the way, they soon got lost.
- Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
The path is bordered with hedges.
- Yol çitlerle sınırlanmıştır.
Show us the straight path.
- Bize doğru yolu göster.
There's but one avenue to earn money.
- Para kazanmak için sadece bir yol var.
What's the purpose of your trip?
- Yolculuğunun amacı nedir?
This road is the only approach to the city.
- Bu yol şehre giden tek yoldur.
We're approaching the end of our journey.
- Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.
Few roads existed in North America at that time.
- O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.
What time do we leave?
- Biz ne zaman yola çıkarız?
At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane.
- O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.
Silence prevailed along the funeral route.
- Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)
I can't decide which route to take to Boston.
- Boston'a hangi yoldan gideceğime karar veremiyorum.
I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station.
- İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.
The road runs parallel to the river.
- Yol nehre paralel çalışır.
The best solution can only be found by a process of trial and error.
- En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
Both parties took a step towards a solution.
- Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.
The best solution can only be found by a process of trial and error.
- En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
Why don't you try a different tack?
- Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?
Tom broke up with Mary via text message.
- Tom cep telefonu mesajı yoluyla Mary'den ayrıldı.
Reply me via mail only when you read and understand this.
- Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.
The journey has just begun.
- Yolculuk henüz başladı.
She showed me the snaps which she had taken during her journey.
- Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.
There being no train, we had to walk all the way.
- Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.
It's only a short way, so you can walk there in a few minutes.
- Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.
I like walking on dusty and rocky trails.
- Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.
Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France.
- Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.
I handled the problem the only way I knew how.
- Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
Where can I find the itinerary for your business trip?
- Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?
Do you have an itinerary for your business trip?
- İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?
It is easy to be wise after the event.
- Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.
The future has many paths - choose wisely.
- Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.
We explored all possible ways of cutting expenditures.
- Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.
Writing up history is a method of getting rid of the past.
- Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
We came to a place where the road branched into two lanes.
- Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.
Love moves in mysterious ways.
- Aşk gizemli yollarda ilerler.
You can get to her house in a variety of different ways.
- Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.
The same rule applies to going for a journey.
- Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.
All drivers should obey the rules of the road.
- Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.
Everything was in order until he came.
- O gelinceye kadar her şey yolundaydı.
I need your address in order to send you a present.
- Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.
We must prevent a war by all possible means.
- Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.
We have to use every means to persuade him.
- Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.
We don't want to cause a panic.
- Paniğe yol açmak istemiyoruz.
We don't want to cause any trouble.
- Herhangi bir soruna yol açmak istemiyoruz.
The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.
- Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.
Tom came all the way from Boston.
- Tom yol boyunca Boston'dan geldi.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
May I have a road map, please?
- Bir yol haritası alabilir miyim, lütfen?
May I have a road map?
- Bir yol haritası alabilir miyim?
Tom bought some vegetables at a roadside stand.
- Tom bir yol kenarı standında biraz sebze aldı.
We bedded down at the roadside park for the night.
- Gece için yol kenarı parkta yatacak bir yer bulduk.
What is the fare from Osaka to Akita?
- Osaka'dan Akita'ya yol parası nedir?
Before we get out of the taxi, we pay the fare.
- Taksiden inmeden önce yol parasını öderiz.
Gemiyle yolculuk yapmayı severim.
- Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.
Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil.
- Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.