yoğunluğu

listen to the pronunciation of yoğunluğu
Турецкий язык - Английский Язык
packing density
yoğun
intense

It was July. The heat was intense. - Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.

Art is the most intense mode of individualism that the world has known. - Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.

yoğun
dense

He has a very dense beard. - Onun çok yoğun bir sakalı var.

The mist was so dense that I could not see even an inch ahead. - Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.

yoğun
intensive

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching. - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

aşırı nüfus yoğunluğu
overcrowding
yoğun
{s} hectic

The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming. - Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.

Tom had a hectic week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

yoğun
thick

We walked through thick bushes. - Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

yoğun
rush hour

I was caught in the rush hour. - Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.

It's almost rush hour. - Neredeyse yoğun saatler.

yoğun
extensive

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

yoğun
{s} busy

I have rather a busy afternoon in front of me. - Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.

I've had a very busy morning. - Çok yoğun bir sabah geçirdim.

yoğun
{s} rich
yoğun
concentrated

Taro concentrated on memorizing English words. - Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.

I concentrated all my energies on the problem. - Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
duman yoğunluğu
smoke density
duygu yoğunluğu belirtir
fever
iyon yoğunluğu
(Bilgisayar,Fizik) ion density
kemik mineral yoğunluğu
(Tıp) bone mineral density
kemik yoğunluğu
bone density
nüfus yoğunluğu
overpopulation
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper. - Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.

He took a detour to avoid the heavy traffic. - Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.

yoğun
intensively

I've started exercising more intensively for a shorter amount of time. - Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.

The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes. - Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while. - John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.

yoğunluğu
work load
akı yoğunluğu
flux density
akım yoğunluğu
current density
atmosfer yoğunluğu
atmospheric density
baskı yoğunluğu
print density
bellek yoğunluğu
storage density
bileşen yoğunluğu
component density
bit yoğunluğu
bit density
buhar yoğunluğu
vapour density
delik yoğunluğu
hole density
efektif parçacık yoğunluğu
effective partide density
elektron yoğunluğu
electron density
elektron yoğunluğu
(Elektrik, Elektronik) density of electrons
enerji yoğunluğu
energy density
gerilme yoğunluğu
(İnşaat) stress intensity
gölge yoğunluğu
shade density
güç yoğunluğu
power density
ikamet yoğunluğu
residential density
inşaat yoğunluğu
building density
iyon yoğunluğu
ion concentration
kaydetme yoğunluğu
recording density
klor oranı yoğunluğu
(Askeri) chlorinity concentration
lezyon yoğunluğu
(Tıp) lesion density
nehir yoğunluğu
(Çevre) river density
nihai madde yoğunluğu
(Askeri) end item density
nötron yoğunluğu
neutron density
nüfus yoğunluğu
populousness
nüfus yoğunluğu fazla
thickly populated
olasılık yoğunluğu
probability density
optimum proktor yoğunluğu
optimum proctor density
paketleme yoğunluğu
packaging density
pazar satış yoğunluğu
(Ticaret) market sales concentration
piyasa yoğunluğu
(Ticaret) market density
radyasyon yoğunluğu; Uluslararası Mülteciler Kuruluşu; haberleşme göstergesi; il
(Askeri) radiation intensity; Refugees International; routing indicator; relevant information
resif yapısının yoğunluğu
(Askeri) reef concentration
silah yoğunluğu
(Askeri) gun density
su yoğunluğu
water density
sınırlama yoğunluğu
limiting density
taciz edici gaz yoğunluğu
(Askeri) harassing concentration
trafik yoğunluğu
traffic density
tuzluluk yoğunluğu
(Askeri) salinity concentration
veri yoğunluğu
data density
yapı yoğunluğu
building density
yavaşlama yoğunluğu
slowing-down density
yem yoğunluğu
(Tarım) forage density
yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
yüzey yoğunluğu
surface density
yıldız yoğunluğu
(Bilgisayar) starfield density
yığın yoğunluğu
bulk density
çarpışma yoğunluğu
collision density
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yoğunluğu в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
nüfus yoğunluğu
Nüfus ile bu nüfusun üzerinde yaşadığı toprakların yüzölçümü arasındaki oran, nüfus kesafeti
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok
yoğunluğu
Избранное