The term ‘milonguero style tango’ was coined in the early 1990s to describe the style of dancing tango that was prevalent in the milongas of downtown Buenos Aires in the 1950s.
- 1950'li yıllarda şehir Buenos Aires'in milangolarında yaygın olan tangoyu dans etme stilini tanımlamak için 'Milonguero stili tango' terimi 1990'ların başında uyduruldu.
Colds are prevalent this winter.
- Soğuk algınlığı, bu kış yaygındır.
Bad English is the most widespread language in the world.
- Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
This type of discrimination isn't very widespread in our country.
- Ülkemizde bu tür bir ayrımcılık çok yaygın değildir.
The number of people who smoke is increasing, so cancer will soon be the most common cause of death.
- Sigara içen insanların sayısı artıyor, bu yüzden kanser yakında ölümün en yaygın nedeni olacak.
In the U.S., it is common for people to write a check instead of paying cash.
- ABD'de, insanların nakit ödeme yerine bir çek yazmaları yaygındır.
That kind of thinking is pervasive.
- O tür düşünme yaygındır.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
There was widespread panic after the earthquake.
- Depremden sonra yaygın bir panik vardı.
This magazine circulates widely.
- Bu dergi yaygın olarak dolaşır.
Starvation and disease were rampant among the lowest classes.
- Açlık ve hastalık en alt sınıflar arasında yaygındır.
Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
- Yaygın görüşün aksine, Tom o kadar da saf değildir.
Shark fin soup is very popular in China.
- Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok yaygındır.
The old belief is still widely current.
- Eski inanç hala yaygın olarak geçerlidir.
The third most frequent letter in Esperanto is e.
- Esperantodaki en yaygın üçüncü harf e dir.
Although in common usage, this word is frequently mispronounced.
- Yaygın kullanımına rağmen, bu sözcük sık sık yanlış telaffuz edilir.
Earthquakes are like a dime in a dozen in Japan.