yapılandırılmış

listen to the pronunciation of yapılandırılmış
Турецкий язык - Английский Язык
structured
having structure; organized
Simple past tense and past participle of structure

He structured the loan with a twenty-year term.

resembling a living organism in organization or development; "society as an integrated whole"
A method of programming that makes the unreasonable request that you should know what you wish to program before you start to program it More usually a method of describing a program by referring to something it happens to do
highly organized
carefully organized, planned, or arranged
A cap style with a lined front consisting of buckram, a stiff fabric that controls the slope of the cap
Used to apply to a certain betting structure in "flop" games such as hold'em The typical definition of a structured game is a fixed amount for bets and raises before the flop and on the flop, and then twice that amount on the turn and river Example: a $2-$4 structured hold'em game - bets and raises of $2 before the flop and on the flop; $4 bets and raises on the turn and river
having definite and highly organized structure; "a structured environment
Having a definite organic structure; showing differentiation of parts
Crown of a cap has Buckram to give the cap shape even when it is not being worn
{s} having form or structure, organized, arranged
having definite and highly organized structure; "a structured environment"
yapı
construction

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

yapı
structure

I studied the structure of Ainu families. - Auni ailelerinin yapısını inceledim.

Skyscrapers are beautiful structures. - Gökdelenler güzel yapılardır.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
Yapılandırılmış Sorgu Dili
Structured Query Language
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

This building is made of stone. - Bu bina taştan yapılmıştır.

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

yapı
{i} frame

This is a picture frame made of plastic. - Bu, plastikten yapılmış bir resim çerçevesi.

I was dwarfed by his gigantic frame. - Onun dev gibi yapısı tarafından cüceleştim.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

This building is not structurally sound. - Bu bina yapısal olarak sağlam değil.

Structurally it's in good shape. - Yapısal olarak iyi durumda.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

yapı
{i} make

My mother taught me how to make osechi. - Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.

She knows how to make candy. - Nasıl şekerleme yapılacağını bilir.

yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

India ink produces an interesting pattern when used as a dye. - Çini mürekkebi boya olarak kullanıldığı zaman ilginç bir yapı üretir.

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

It works exactly as advertised. - O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.

He's making a table in his workshop. - Atölyesinde bir tablo yapıyor.

yapı
{i} conformation
yapı
vein
yapı
build

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

This building is a capsule hotel lodging men and women. - Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.

yapı
morpho-
yapı
chemistry

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

yapı
stucture
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other. - Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.

I was disappointed at there being so little to do. - Yapılacak çok az şey olması beni hayal kırıklığına uğrattı.

yapı
framework

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

Muscles are made of hundreds of thin fibers. - Kaslar yüzlerce ince liften yapılmıştır.

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

Tom is doing everything within his power to improve the patients quality of life. - Tom hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için gücü dahilinde her şeyi yapıyor.

If you want quality, pay for it. - Eğer kalite istiyorsanız, bunun için ödeme yapın.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

My mother is making a cake. - Annem bir pasta yapıyor.

I object to his making private calls on this phone. - Ben bu telefondan özel arama yapılmasına karşıyım.

yapı
{i} system

More information on the system structure is available in the Features section. - Sistem yapısı hakkında daha fazla bilgi, özellikler bölümünde mevcuttur.

The majority of big banks are introducing this system. - Büyük bankaların çoğunluğu bu sisteme geçiş yapıyor.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yapılandırılmış в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür
yapılandırılmış
Избранное