There are errors in this phone bill.
- Bu telefon faturasında yanlışlıklar var.
I entered someone else's room by mistake.
- Ben yanlışlıkla başka birinin odasına girdim.
I put my gloves on inside out by mistake.
- Yanlışlıkla eldivenlerimi ters yüz giydim.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
- Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
I think there's a mistake in my bill.
- Faturamda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum.
I wrote the wrong address on the envelope.
- Zarfın üstüne yanlış adres yazdım.
Correct me if I am wrong.
- Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
- Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
When I tried to log in yesterday, I got the error message: Incorrect password.
- Dün oturum açmaya çalıştığımda bir hata mesajı aldım: Yanlış Şifre.
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
- Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
He answered incorrectly.
- O yanlış cevap verdi.
Do you think her story is false?
- Onun hikayesinin yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?
What he says is false.
- Onun söylediği yanlıştır.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
Please forgive me for opening your letter by mistake.
- Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
His data is often inaccurate.
- Onun verileri genellikle yanlıştır.
Nothing could be more misguided.
- Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.
Something amiss was going on.
- Yanlış bir şeyler oluyordu.
Something seemed amiss.
- Bir şey yanlış görünüyordu.
Some bugs were fixed.
- Bazı yanlışlar düzeltildi.
Two wrongs don't make a right.
- İki yanlış bir doğru etmez.
Two wrongs do make a right.
- İki yanlış bir doğru eder.
The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
- Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
With all his faults, he is respected by everybody.
- Tüm yaptığı yanlışlarına rağmen, herkes tarafından saygı duyulur.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
- Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
Tom is often mistaken for a student.
- Tom sık sık yanlışlıkla bir öğrenciye benzetilir.
You were wrongly accused.
- Sen yanlış yere suçlandın.
I formulated it wrongly.
- Onu yanlış şekilde formüle ettim.
I yelled at him by mistake and I felt really bad.
- Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
The bad thing about inferiority complexes is that the wrong people have them.
- Aşağılık kompleksleri hakkında kötü şey onlara yanlış insanların sahip olması.