We're going to my folks for Christmas this year.
- Bu yıl Noel için yakınlara gidiyoruz.
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
Where's the closest drugstore?
- En yakın eczane nerede?
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
Tom and Mary started dating each other quite recently.
- Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.
I haven't been in contact with Mr. Smith recently.
- Yakın zamanda Bay Smith ile görüşmedim.
Tom was intimate with Mary.
- Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.
Mary overheard Tom talking intimately to another woman on his mobile phone.
- Mary, Tom'un cep telefonuyla başka bir kadınla yakından konuşmasına kulak misafiri oldu.
We think Tom might be in imminent danger.
- Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.
I don't have plans for my immediate future.
- Yakın geleceğim için planlarım yok.
Only immediate family members attended Tom and Mary's wedding.
- Sadece yakın aile bireyleri Tom ve Mary'nin düğününe katıldı.
Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old.
- Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.
This is all very approximate.
- Bunun hepsi çok yakın.
A stranger living nearby is better than a relative living far away.
- Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
A close neighbor is better than a distant relative.
- Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.
In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
- Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels.
- Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.
I wouldn't permit such familiarity.
- Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.
His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
- Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
He has no close friends to talk with.
- Konuşacak yakın arkadaşları yok.
My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
- Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
Tom's a loner who shuns close relationships.
- Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.
Tom's uncomfortable with close personal relationships.
- Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.
In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
- Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
Tom took a closer look at it.
- Tom, ona daha yakından baktı.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules.
- Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.
Layla shot Sami at close range.
- Leyla yakın mesafeden Sami'ye ateş etti.
It's only effective at close range.
- Bu sadece yakın mesafede etkili.
The appointed day is close at hand.
- Kararlaştırılmış gün çok yakın.
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
I don't think I've ever heard you complain about anything.
- Senin herhangi bir şey hakkında yakındığını duyduğumu hiç sanmıyorum.
We complain about our neighbors.
- Biz komşularımız hakkında yakınıyoruz.
It's convenient to live so close to the train station.
- Tren istasyonuna çok yakın yaşamak uygundur.
My house is located in a convenient place - near the train station.
- Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.
Tom complained that Mary never helped him.
- Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.
She complained of a headache.
- O, bir baş ağrısından yakındı.
The zombie apocalypse is nigh!
- Zombi kıyameti yakın!
Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep.
- Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.
We haven't been close in years.
- Yıllardır yakın olmamıştık.
Tom has hardly any close friends.
- Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
Hardly anyone has seen this animal up close.
- Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
They soon became inseparable.
- Onlar yakında ayrılmaz oldular.
Sami had very close connections to the crimes.
- Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.
The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
- Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
Christmas is near at hand, isn't it?
- Noel yakın, değil mi?
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle.
- Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.
Tom has been very friendly toward me.
- Tom bana karşı çok cana yakın.
Tom and Mary have been bosom friends for years.
- Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.
The old woman went, and soon returned along with the Princess.
- Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.
I'm sure he'll be along soon.
- Onun yakında geleceğinden eminim.