I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
Tom gave his seat to an elderly lady.
- Tom yaşlı bir bayana koltuğunu verdi.
Layla and Sami aged up and wrinkled up.
- Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar.
The organization is concerned with the welfare of the aged.
- Organizasyon yaşlıların refahı ile ilgilidir.
The old man lives by himself.
- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
The old man caught a big fish.
- Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.
The old man was hard of hearing.
- Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
They say that I'm an old woman.
- Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.
I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
- Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
You must respect senior citizens.
- Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
Tickets are $5 for adults, and $2 for senior citizens and children.
- Biletler yetişkinler için 5 dolar ve yaşlılarla çocuklar için 2 dolardır.