yaşlılara

listen to the pronunciation of yaşlılara
Турецкий язык - Английский Язык
elderly
old; having lived for relatively many years
{a} growing somewhat in years, rather old
Somewhat old; advanced beyond middle age; bordering on old age; as, elderly people
A person who is age 60 and over
people aged 60 years and over The term is mainly used for comparative purposes See also functional age
old
{s} old, aged, senior
advanced in years; (`aged' is pronounced as two syllables); "aged members of the society"; "elderly residents could remember the construction of the first skyscraper"; "senior citizen"
Individuals age 65 and over
{i} aged people collectively
politeness You use elderly as a polite way of saying that someone is old. an elderly couple Many of those most affected are elderly. The elderly are people who are old. The elderly are a formidable force in any election
yaşlı
elderly

I respect the elderly. - Yaşlılara saygı duyarım.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

yaşlı
aged

We should be kind to the aged. - Yaşlılara karşı nazik olmalıyız.

Layla and Sami aged up and wrinkled up. - Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar.

yaşlı
old

Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko. - Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

yaşlılara ait
presby
yaşlı
{s} watery
yaşlı
golden ager
yaşlı
old man

The old man caught a big fish. - Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.

The old man lives by himself. - Yaşlı adam tek başına yaşıyor.

yaşlı
(Argo) gerry
yaşlı
old woman

I watched the old woman cross the street. - Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.

They say that I'm an old woman. - Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.

yaşlı
senile
yaşlı
oldster
yaşlı
antiquated
Yaşlı
corot
yaşlı
the elderly
yaşlı
briden
yaşlı
elder

The elderly man takes strong drugs for his heart. - Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.

The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him. - Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.

yaşlı
old-timer

Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days. - Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.

yaşlı
doddered
yaşlı
overaged
yaşlı
tear-stained
yaşlı
geriatric
yaşlı
oldie
yaşlı
senior

She gave her seat to a senior citizen. - Yaşlı birine yerini verdi.

You must respect senior citizens. - Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.

yaşlı
senior citizen

Tickets are $5 for adults, and $2 for senior citizens and children. - Biletler yetişkinler için 5 dolar ve yaşlılarla çocuklar için 2 dolardır.

American senior citizens are comparatively well-off. - Amerikalı yaşlı vatandaşların nispeten hali vakti yerinde.

yaşlı
stricken in years
yaşlı
old timer
yaşlı
suffused with tears
yaşlı
well on in years; auld
yaşlı
tear stained
yaşlı
hoar
yaşlı
advanced in years
yaşlı
well on in years
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yaşlılara в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yaşlı
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
Yaşlı
(Osmanlı Dönemi) FARİZ
Yaşlı
nemli
yaşlı
Yaşla dolmuş (göz): "Hıçkırarak yaşlı gözlerini kaldırdı."- Ö. Seyfettin
yaşlı
Yaşla dolmuş
yaşlı
Yaşı ilerlemiş kimse: "Bu yaşlıları kapısının arkasına yığdılar."- Ö. Seyfettin
yaşlı
Yaşı ilerlemiş, ihtiyar: "Kendisi de ilkin yaşlı bir kadın almayı düşünmüş idi."- M. Ş. Esendal
yaşlı
Yaşı ilerlemiş kimse
yaşlı
Yaşı ilerlemiş, ihtiyar
yaşlılara
Избранное