Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
Did you know that some foxes lived on this mountain?
- Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Animals inhabit the forest.
- Hayvanlar ormanda yaşar.
The region has never been inhabited by people.
- Bölgede insanlar hiç yaşamadı.