yüzünden

listen to the pronunciation of yüzünden
Турецкий язык - Английский Язык
due to

His delay of coming here on time is due to a traffic accident. - Onun zamanında buraya gelmesinin ertelenmesi bir trafik kazası yüzündendir.

His absence was due to the storm. - Onun yokluğu fırtına yüzündendi.

because of

I wasn't able to come because of the rain. - Yağmur yüzünden gelemedim.

Students don't read many books because of TV and comics. - Öğrenciler televizyon ve çizgi roman yüzünden, çok kitap okumazlar.

on one's account
of
owing to

The dam burst owing to the heavy rain. - Şiddetli yağmur yüzünden baraj kapakları patladı.

The dam burst owing to the heavy rain. - Şiddetli yağmur yüzünden baraj taştı.

through

The forest fire occurred through carelessness. - Orman yangını dikkatsizlik yüzünden oldu.

because

Because of the bad weather, he couldn't come. - Kötü hava yüzünden, o gelemedi.

The coach called off the game because many of the players were down with the flu. - Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.

seeing
on account of

She cannot attend school on account of illness. - O, hastalığı yüzünden okula gidemiyor.

She could not come on account of illness. - O, hastalık yüzünden gelemedi.

from

She was disqualified from the race for two false starts. - O, iki yanlış başlama yüzünden yarıştan diskalifiye edildi.

Confusion arose from the accident. - Kaza yüzünden karışıklık ortaya çıktı.

because of, on account of, due to, owing to
thro

The forest fire occurred through carelessness. - Orman yangını dikkatsizlik yüzünden oldu.

thru
after

She looked after her sister, who was in bed with a bad cold. - O, kötü bir soğuk algınlığı yüzünden yatakta olan kızkardeşine baktı.

He fainted with hunger and fatigue, but came to after a while. - O açlık ve yorgunluk yüzünden bayıldı, ancak bir süre sonra kendine geldi.

in view of
with

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

Tom is in bed with the flu. - Tom, gribi yüzünden yatakta.

by virtue of
on the ground of
for

He was framed for murder. - O, cinayet yüzünden hapse atılmıştır.

I've been laid up with flu for the last week. - Bir haftadır grip yüzünden yataktayım.

as a result of
because of it
becauseof
yüz
hundred

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

yüz
face

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

The girl fainted, but she came to when we threw water on her face. - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.

yüzünden akmak
(for something) to be evident from the look on (someone's) face; (for something) to be evident from the way (someone) looks, be written all over (someone)
yüzünden darılmak
take smth. ill of smb
yüzünden düşen bin parça olmak
to wear a very sour face
yüzünden düşen bin parça olmak
to pull a long face
yüzünden kan damlamak
to be very healthy and rosy-cheeked, be in the pink of health
yüzünden olmak
be owing to
yüz
front

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves. - Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.

yüz
countenance
yüz
facial

Her facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.

His facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.

yüz
one hundred

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand. - Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.

yüz
cheek

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

yüz
obverse
yüz
cast of features
sebebiyle yüzünden
on account of
sebebiyle, yüzünden
on account of
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

No matter how flat you make a pancake, it always has two sides. - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.

Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin? - Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
inancı yüzünden bir şeyi yapmayan kimse
conscientious objector
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

Takuya swam naked as a jaybird. - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.

He swam across the river. - O, nehir boyunca yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

yüz
{f} swum

Tom has never swum in our pool. - Tom bizim havuzda hiç yüzmedi.

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

Thousands of dead fish have been found floating in the lake. - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

yüz
physiognomy
yüz
side

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

I jumped into the water and swam to the other side of the river. - Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.

yüz
{f} swimming

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

onun yüzünden
Because of its
yüz
to face

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

Astarı yüzünden pahalı
The game's not worth the candle
astarı yüzünden pahalı olmak
1. to be expensive because money was wasted on extraneous matters. 2. (for a project) to cost more than it is worth
aşırı hız yüzünden durdurdum sizi
I stopped you for speeding
bir şey yüzünden kendini yiyip bitirmek
be devoured by
daha önemli başka bir iş yüzünden yapmamak
overslaugh
düşmanlıklar yüzünden yaralanmış
(Askeri) wounded due to hostilities
fırtına yüzünden gecikmiş
stormbound
grev yüzünden felç olmuş
strikebound
grev yüzünden sekteye uğramış
strikebound
grev yüzünden çalışamayan
(Ticaret) strikebound
hata yüzünden hükümsüz kalan yargılama
mistrial
ihmal yüzünden hata
(Kanun) mistake due to negligence
intikam yüzünden
out of revenge
kahır yüzünden lütfa uğramak
to benefit from something that was meant to harm one
müsamaha yüzünden
on sufferance
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

yüz
favor

I used to love swimming. It was my favorite sport in high school. - Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.

One hundred is my favorite number. - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.

şarap yüzünden olmuş
vinous
Турецкий язык - Турецкий язык
-den ötürü, -den dolayı, sebebiyle: "O da çocuklar yüzünden alışmış, onlar yüzünden daha uygun görmüş, karısına anne derdi."- S. F. Abasıyanık. -den ötürü, -den dolayı: "Daha girdikleri gün darlık yüzünden söylenmeye başladı."- M. Ş. Esendal
-den ötürü, -den dolayı
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi