I think you said something concerning the manner in which yonder ship has anchored, and of the condition they keep things alow and aloft?.
high winds aloft.
He noticed that he still held the knife aloft and brought his arm down, replacing the blade in the sheath.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
He began to cry loudly.
- O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.
They are talking loudly when they know they are disturbing others.
- Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
Two persons were killed when an elevated bike path collapsed in Rio.
- Rio'da bir yüksek bisiklet yolu çöktüğünde iki kişi öldü.
An elevated seaside bike path collapsed in Rio.
- Rio'da bir yüksek sahil bisiklet yolu çöktü.
We have lofty expectations.
- Yüksek beklentilerimiz var.
This mountain isn't a lofty one.
- Bu dağ yüksek değildir.
Mt. Fuji is Japan's tallest mountain.
- Fuji Dağı Japonya'nın en yüksek dağıdır.
Tom tried to climb the tall tree.
- Tom yüksek ağaca tırmanmaya çalıştı.
Sami has paid a stiff price for his service.
- Sami hizmeti için yüksek bir fiyat ödedi.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
- Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
Judges on the Supreme Court interpret the laws.
- Yüksek mahkeme yargıçları kanunları yorumlarlar.
No other mountain in Japan is higher than Mt. Fuji.
- Japonya'daki hiçbir dağ Fuji dağından daha yüksek değildir.
The quality of higher education must answer to the highest international standards.
- Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
I don't feel well at such a high altitude.
- Böyle yüksek bir irtifada iyi hissetmiyorum.
My grandson cries very loud.
- Benim torunum çok yüksek sesle bağırır.
Speak louder. Your grandfather's hearing isn't so good.
- Daha yüksek sesle konuş. Büyükbaban pek de iyi duymuyor.
This high-rise building has five lifts.
- Bu yüksek katlı binanın beş asansörü var.
The height of the tower is above 100 meters.
- Kulenin yüksekliği 100 metrenin üzerindedir.
The mountain is 2000 meters above sea level.
- Dağ, deniz seviyesinden 2000 metre yüksekliktedir.
That is not high on my list of priorities.
- O benim öncelikler listemde yüksek değil.
My parents' house is located high on a hill from which one can see the mountains in the east and the ocean in the north.
- Ailemin evi birinin oradan doğuda dağları ve kuzeyde okyanusu görebileceği yüksek bir tepede yer almaktadır.
That tall building across the street is where Tom works.
- Caddenin karşısındaki o yüksek bina Tom'un çalıştığı yerdir.
Driving across desert landscapes can be dangerous when the summer temperatures are high.
- Yaz sıcaklıkları yüksek olduğunda çöl manzaraları karşısında sürüş tehlikeli olabilir.
You see that tall building over there, don't you?
- Şuradaki yüksek binayı görüyorsun değil mi?
The tree was so tall that it towered over the garden wall.
- Ağaç o kadar yüksekti ki bahçe duvarının üzerinde yükseldi.