I am afraid I'll be a burden to you.
- Korkarım ki sana bir yük olacağım.
He was a burden to his parents.
- O, ebeveynlerine bir yüktü.
Mr. Brown took charge of this class last year.
- Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.
A captain is in charge of his ship and its crew.
- Bir kaptan, gemisinden ve ekibinden yükümlüdür.
He had to carry many loads from the house to station.
- O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
This camera is not loaded with film.
- Bu kamera, film yüklü değil.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
- Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
The ship anchored in the harbour and unloaded its goods.
- Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.
As expected, the price of imported goods rose.
- Beklenildiği gibi, ithal malların fiyatı yükseldi.
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
The surface of the earth rose due to the volcanic activity.
- Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.
The radio is too loud. Please turn the volume down.
- Radyonun sesi çok yüksek. Lütfen sesi kısın.
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
Tom is afraid of heights.
- Tom yüksekten korkar.
What's the height of the Empire State Building?
- Empire State Building'in yüksekliği nedir?
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Her weight increased to 50 kilograms.
- Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
It is the obligation of every worker to pay taxes.
- Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.
They are loading oil into the ship.
- Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
Tom is loading bullets into his gun.
- Tom mermileri tabancasına yüklüyor.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
- Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.