Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
- They had been working together for common interests.
Bugün çalışmak zorunda değilsin.
- You don't have to work today.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Mayuko zor iş yapmaktan kaçındı.
- Mayuko avoided doing hard work.
Ressam birçok güzel sanat eserleri üretir.
- The painter produces many fine works of art.
Şekspir'in tüm eserlerine sahibim.
- I have the complete works of Shakespeare.
Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
- I think you will have done all the work soon.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I need to brush up my French.
Şimdiye kadar Shakespeare'in üç tane yapıtını okudum.
- I have read three of Shakspeare's works so far.
Darwin'in yapıtı her şeyi değiştirir.
- Darwin's work changes everything.
Bir müze görevlisi olarak çalışıyorum.
- I work as a museum attendant.
Tom bir benzin istasyonu görevlisi olarak çalıştı.
- Tom worked as a gas station attendant.
İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirim.
- Were I free from work, I could read these books.
Ben şimdilik o kitapçıda çalışmak istiyorum.
- For the time being I want to work at that bookstore.
Tom iş yerindeki herkese emekli olacağını söyledi.
- Tom told everybody at work that he was going to retire.
Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
- He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
O, işten önce kahve içer.
- He drinks coffee before work.
General Motors 76,000 işçisini işten çıkardı.
- General Motors laid off 76,000 workers.
Dan treni bir bakım atölyesine sürdü.
- Dan drove the train to a maintenance workshop.
Ben atölyede çalışıyorum.
- I am working at the workshop.
Komite herkesi memnun edecek önlemleri düzenlemek için dün gece geç saatlere kadar yatmadı.
- The committee stayed up late last night trying to work out measures that would please everyone.
Bir sürü işim yok ama bu hafta beni ofiste tutmak için yeterli.
- I don't have a lot of work, but it's enough to keep me in the office this week.
Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
- He had worked hard to keep Kansas peaceful.
Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.
- It's almost impossible to work out this problem.
Tom ve Mary sorunu çözmek için birlikte çalıştılar.
- Tom and Mary worked together to solve the problem.
Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
- Yesterday I had to work overtime.
Bugün fazla mesai yapmayacağım.
- I won't work overtime today.
Ağabeyim, bir ilaç fabrikasında çalışmayı planlıyor.
- My older brother is planning to work at a drug factory.
Kaza meydana geldiğinde, o üç yıldır fabrikada çalışıyordu.
- He had been working in the factory for three years when the accident occurred.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
- I had to work overtime yesterday.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, she had an accident.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- She had an accident while working.
Ben onu çalıştırmak için bir yolunu bulacağım.
- I'll figure out a way to make it work.
O her şeyi çalıştırmak için kararlıydı.
- She was determined to make everything work.
Benim işyeri ile iyi bir iş yaparım.
- I do a good job with my work.
Wienczysława, işyerindeki en güzel esmerdir.
- Wienczysława is the most beautiful brunette in the workplace.
İşlemesi için plana bir şans vermek zorundayız.
- We have to give the plan a chance to work.
Senin planın işlemedi.
- Your plan didn't work.
İşimizin yapılmış olmadığını biliyoruz.
- We know our work isn't done.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
- It is utterly impossible to finish the work within a month.
Başarılı olmak için sıkı çalıştın.
- You have worked hard to succeed.
Hayatta başarılı olmak istiyorsan, çok çalış.
- If you want to succeed in life, work hard.
She knows how to work the system.
He used pliers to work the wire into shape.
I work with the homeless people from the suburbs.
He hasn’t come home yet, he’s still at work.
The rock musician worked the crowd of young girls into a frenzy.
It takes a lot of work to write a dictionary.
Work is done against friction to drag a bag along the ground.
He worked the levers.
The soft metal works well.
This artist works mostly in acrylics.
My plan didn’t work.
the mine was worked until the last scrap of ore had been extracted.
They worked on her to join the group.
His fingers worked with tension.
The dye worked its way through.
I cannot work a miracle.
He is working his servants hard.
Tom said his father worked in Boston.
- Tom said that his father worked in Boston.
My father, who is now working in the United States, wrote us a letter last week.
- My father, who is now working in America, wrote us a letter last week.
Labor is a necessary evil.
- Work is a necessary evil.
... up picking up the tab, then Governor Romney's plan may work for you. ...
... to live in Silicon Valley for a while and work for a small ...